Geçtiğimiz haftasonu ne zamandır gitmek istediğimiz Büyükada’ya gitmeye karar verdik. Geçen bahar da gitmeye karar vermiştik ama dur havalar ısınsın, dur ağaçlar yeşersin, dur çiçekler açsın derken bir baktık yaz geldi havalar aşırı ısındı biz gidemedik derken kış gelmişti. Bu sefer kendimize söz vermiştik, çiçekler açınca Büyükada’ya gidecektik, bir de havalr ısınınca. Şu son günler de kriterlerimize uyduğuna göre artık gitme vakti gelmişti.
Haftasonuna bir gün kala eşime, Büyükada’ya gidelim mi dedim. O da planı sen yapıcaksın ama dedi. Tamam dedim. Başladım internet’ten araştırmaya. Ada’ya nasıl gidilir, ne yenir ne içilir, nereleri görmek lazımdır bir araştırayım dedim. Ama hem vaktimin az oluşundan hem de detaylı bir ada rehberi bulamadığımdan araştırmamı sonuçlandıramadım. Büyükada’ya nasıl gidilir sorusunun cevabını kendi yaşadığımız deneyimle anlamaya ve blogumda bunu paylaşmaya karar verdim.
Akşamdan bir ada planı oluşturdum. İDO web sitesine bakarak sabah ilk vapurun Kabataş’tan 10.40 ‘ta kalktığını öğrendim. Ama biz Beylikdüzünden gideceğimiz için sabah çok erken kalkmaya ve yola çıkmaya karar verdik. İyi ki de öyle yapmışız, çünkü Kabataş iskelesine 10.00’da varmıştık ve geminin 10.30‘da kalkacağını öğrendik. Erken geldiğimize sevindik.
İskele o kadar kalabalıktı ki, sanki bütün İstanbul o gün adalara göç etmeye karar vermişti. Vapurda oturacak yer bulamayanlar yerlere sıralanmıştı.
Büyükada’ya giden vapur önce bütün adalara uğruyor, (Kınalıada, Heybeliada, Burgaz adası) sonra yolculuk Büyükada’da son buluyor. Diğer adalardan geçerken onların da çok güzel olduklarını farkettik. Bir dahaki sefere diğer adaları da keşfetmeye çıkalım diye karar aldık.
Vapur yolculuğumuz sırasında adalara yaklaşmaya başlayınca dışarı çıkalım dedik. Geminin en arka kısmında denizi seyredip fotoğraf çekerken bir de ne görelim, amcanın biri jetsky ile vapuru takip ediyor. Bizim gibi herkes önce şaşırdı sonra başladılar amcayı alkışlamaya. Bu alkışlara dayanamayan amca gemiyi geçeyim de gösteri yapayım derken geminin dalgalarına karşı gelemeyip düştü. Ama yılmadı tekra rkalktı ve gösterisine devam etti. Bizi neredeyse Büyükada’ya kadar takip etti. :)
(Dönüşte de aynı amca yine gemiyi takip ediyordu. Herkes, “aa bakın amca yine gelmiş, bizi uğurluyor” diyordu..)
Ada’ya ilk ayak bastığımızda etrafımıza şöyle bir bakıp iç geçirdik. Yeşillikleri, eski tarihi evleri ile tam bir yaşanacak yer görünümündeydi.
Kalabalıktan itiş kakış ancak çıkabildik iskeleden… Saat kulesinin yanında uzanan bir kuyruk vardı, meğer fayton kuyruğuymuş. Fayton’u beklersek akşam olacağını düşündüğümüzden sağdaki sokağa doğru yürümeye başladık.
İki yanında müstakil evlerin olduğu muhteşem bir sokağa girdik. Bir yandan faytonlar geçerken bir yandan da bisiletler geçmeye başlamıştı. Biz de nereye gittiğimizi bilmeden kalabalığın gittiği yöne doğru gitmeye başladık. Durup durup gotoğraf çekiyorduk.
O gün yaz kendini iyice hissetirmeye başlamıştı. Gezerken bir elimizde su şişesi bir elimizde fotoğraf makinamız şeklinde gidiyorduk.
Ada’ya gidince ne yapsam diye düşünmeye hiç gerek yok aslında.
Bir bisiklet kiralayıp adanın her yerini dolaşmalı, denize nazır tepelerinde dinlenirken dondurma yemeli, tarihi müstakil evlerin arasında dolaşıp hayal kurmalı…
Ada’dan dönüş için neredeyse her saat başı vapur var. Biz 17.00 vapuruna binmek için beklerken limanın yanındaki çay bahçesine oturalım dedik. Tıklım tıkış olan çay bahçesinde yer bulmak mümkün değildi. Tam vazgeçecekken en öndeki bir teyze “gelin buraya oturabilirsiniz” dedi. Biz de kalkıyor zannettik, meğer kendisi yalnız olduğu için bizi masasına davet ediyormuş. Oturduk, biraz sohbet ettik. Kendisi İstanbul’luymuş. Çocukları ile gelmiş ama sıcaktan ve gelirken gözüne güneş kremi sürdüğü için gezememiş, çay bahçesinde adanın keyfini çıkartıyordu. Sohbet sırasında bana çalışıyor musun diye sordu. Ben de “evet evde çalışıyorum” dedim. O zaman “tabii o da bir iş” deyip güldü. Ben evde freelance olarak çalıştığımı ev işini kastetmediğimi söyledim ve işimi anlattım. Sonunda anlaştık :)
Vapur saati yaklaşmaya başlıyordu ama bizim canımız adadan gitmek istemiyordu. Son bir kez adanın güzl sokaklarını dolaşmak için çay bahçesinden ayrıldık. Kiralık bisikletleri görüp içimiz gidiyordu. Vapur’un kalkmasına 1 saat kala yine bir çılgınlık yapıp bisiklet kiraladık ve son 1 saatimizi adayı bisiklele baştan sona dolaşarak harcadık :) Siz siz olun adaya gelir gelmez bir bisiklet kiralayın. Saati 5 tl civarı. Bütün adayı turluyorsunuz, bence az bile..
Bir an olsun İstanbul’un kalabalığından ve keşmekeşinden kurtulmak isteyenler şehre bu kadar yakın olan adaları görmeliler bence. Böyle güzel yerleri daha çok keşfetmek ve sürekli gitmek istiyorum.
3 Comments
Hanımcım herşeyi yazmışsın ama bir şeyi unutmuşsun :)
Adayı gezerken aklımızda hep “Hatırla Sevgili” dizisindeki evleri görmek vardı. Yasemin’in evini bulduk, tam emin olamadık. Karşısındaki Ahmet’in evi tamir halindeydi çünkü. Sonra eve dönünce internetten dizinin bölümlerini bakıp kontrol ettik ve doğru evi bulduğumuzu anladık :) Hanımcım biraz zor ikna oldu gerçi :)) Yasemin’in evi flicker slaytındaki 5. fotoğraf..
Adalara ben de gitmeyi çok istiyorum.
Yazın iyi bir rehber olmuş :)
Ahh o teyzelerden benim etrafımda da var. Neşe kaynağı onlar :)
Evet ada sahane hersey cok guzel esnafin insanlara davranisi muhtesem fakatt köfteci sefanin yeri ekstiradan 75 liralik hesaba 15 lira ekleyip ekmek su ve servis ucreti diye aciklama yapiyorlar fakat bunlarin hic biri menude yazmiyor ben yetkili yerlere sikayetimi bildirdim fakat burdada paylasmak istedim saygilar mehmet seref.