CİNAYET TOHUMU -2- ZEHR-İ NERGİS

GİRİŞ  

 YURDAGÜL KİRAZ       

-02 OCAK 2015 / Cuma- İstiklal Caddesi-

   Kartaneleri düştü avuçlarıma. Başımı bulutlara bakmak için kaldırdım. Dilimi öptü bulut, tutkuyla dokundu soğuk. Kollarımı açtım, ulaşabileceği en uç noktalara varana dek. Başımda kırmızı bir bere, ayağımda siyah bot. Kendi etrafımda döndüm. Dört bir yanımı sevinç sardı. Dans edercesine, mutlulukla dönmeye devam ettim. Ne vakit kar yağsa, mutlulukla doluyorum. Soğuk içime işlemiyor, kar sıcacık.

  Tramvayın sesini işitince, hattın üstünde olduğumu fark ettim. Kedi misali kaçtım. Hani bazen hissedersiniz.. Bilmiyorum sizlerde de oluyor mu? İzlendiğinizi hissettiniz mi hiç? Ben az evvel hissettim. Bir adam tarafından izleniyordum. Duvara sırtını dayamış, kollarını göğsünde birbirine kavuşturmuş, yüzünde ince bir tebessüm.. Aramıza tramvay girince, yüzünü göremedim. Tramvayın geçmesini bekledim. Tramvay gittiğinde, adam da gitmişti. Kar yağıyor diye küçük bir çocuğa dönüşümüme gülen bir adamdı, muhtemelen. Öyle sıradan biriydi. Beni kaçıracak değildi ya?

BAŞKOMİSER

   13 MART 2016 / Pazar

   Tabutun içine doğru eğilip annesini son kez öptü Pamir. Gözünden akan yaşları annesine son armağanıydı. Bu, anne oğlun en acımasız vedasıydı. Yedi yılda doyamadığı annesinin kefenine son kez bakarken, “Ölün bile güzel, anne,” diye mırıldandı. Elini kefenin üstüne koyup, af diledi. Tüm her şey için. En çok da ondan nefret ettiği için.

 Tabutu kapatarak doğruldu. Annesini kendi gömmeyi istiyordu. Cenaze töreni düzenlememiş, yalnızca hoca çağırmıştı. Fakat unuttuğu biri vardı. O da şuan arabasını mezarlığın girişine park etmiş, hızlı adımlarla onlara yaklaşmaktaydı. Üstelik yalnız da değildi.

 Pamir ve İmam, tabutu yerine yerleştirmişti ki, üç adam biraz ileride göründü. Aralarında en uzun olanı, büyük adımlarla yaklaşarak yerdeki küreği aldı. Böylece ilk toprağı atan Pamir olamamıştı.

 Orhan, Nurperi’nin tabutunun üstüne ilk toprağı atarken; Pamir, Mithat ve Başar’a gözlerini devirerek baktı. Fakat içinde köpüren duygu, öfke değil, sevgiydi. Ve içindeki ses, bundan sonra her şeyin değişeceğini söylüyordu.

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: