BÖLÜM 15
İkisi de sessizdi. Başar gelişi güzel kullanıyordu arabayı. Yön bilmeden, nereye gittiğinden habersiz. Kafasında kendi sesi yankılanıyordu. Begüm’e diyecek doğru düzgün bir cümle arayışındaydı. Ne söyleyebilirdi, kalbinden bahsetmeli miydi? “Seni seviyorum” mu demeliydi? Evet, söylemeliydi. Madem öpmüştü, artık konuşmalıydı. Arabayı ilk gördüğü yere park etti ve hızla Begüm’e döndü. “Begüm bak..” dedi fakat devam edemeden elini kaldırdı Begüm.
“Unutalım,” deyiverdi.
Dudağı aralık kaldı Başar’ın. Osmanlı tokadı gibi inmişti, tek kelime.
“Bugünü tamamen unutalım Başar.”
Dudaklarını yeni hareket ettirmeyi öğrenen bebek gibi beceriksizce kapattı Başar, bir şey söyleyemedi.
Begüm’ün aşka ve aşkın getirdiği hayata dair korkuları vardı. Ya bir gün anne babası gibi bir hayatın içine düşerse? Neticede onlar da birbirlerine aşık olmuşlar ve severek evlenmişlerdi. Sonucu ne olmuştu? Tozu dumana katan bir enkaz.. Enkazın altında kalan küçük bir çocuk. Hayır. Aşk, Begüm’ün yasaklısıydı.
Başar’a özür dileyen bakışlarla bakıp, nöbet yeri ve saati belli olana dek ayrı durmaları gerektiğini söyledikten sonra sessizce arabadan indi.
Başar böyle hayal etmemişti. Onu her şeyiyle sevip saracaktı. Fakat Begüm çoktan gözden kaybolmuştu.
“Ne demek dosyayı bizden aldılar!” diye bağırdı Pamir. Öfkeden gözü dönmüştü. Hırsla ayaklandı. Kağıda baktığında gördüğü tek yazı, “Aslanoğlu Ailesinin Katli” olmuştu. Öfkesine yenik düşüp yumruğunu duvara geçirdi. Aynı anda Orhan ve Mithat kalkıp Pamir’in yanına vardı.
“Sakin ol,” dedi Orhan.
Duymadı bile Pamir.
“Nasıl yaparlar bunu? Bunca yıllık mesleğime nasıl saygı gösteremezler! Hangi dosyayı batırdım bugüne kadar? Hangi hakla aldılar, Orhan! Söyle, gerekçeleri ne?”
Evet, Pamir sertti, soğuktu, ekibine bile kök söktürüyordu ama başarılıydı, emin adımlar atardı. Ayrıca onun sevgisi içindeydi. Ekibi bunu gayet iyi öğrenmişti. Onun hayatına dair pek bir şey bilmeseler bile, olduğu konuma kolay gelmediğini anlayabiliyorlardı. Begüm yeniydi, henüz alışamamıştı. Başar ise Pamir’in istediği güçte değildi. İkisinin canına okuması bu yüzdendi.
Boş bakışlarla Pamir’in yüzüne baktı Orhan. Cevap vermeden sandalyesine dönüp oturdu ve Mithat da onu takip edip yerine döndü.
Kağıttaki küçücük yazıları okuyamayacak kadar gözü döndüğünden oturmak zorunda kaldı Pamir. “Anlatın!” dedi burnundan soluyarak.
“Şikayet etmişler,” diye söze başladı Orhan ve masaya uzanıp en alttaki kağıdı çekti. “Başkomiser Pamir Dinçer’in olay mahalline sık sık gittiği ve gürültü çıkararak, komşuları rahatsız ettiği gerekçesiyle, yürüttüğü ‘ASLANOĞLU AİLESİNİN CİNAYET DOSYASI’ O’ndan ve ekibinden alınmıştır.” Bakışlarını kağıttan ayırıp, Pamir’e dikti. “Anlaşılan mahalleli seni şikayet etmiş. Yazının devamında, yaşlı bir kadının evine zorla girmek istediğine kadar yazıyor. Sana ne yaptığını sormak haddim değil ama bana kalırsa zorluk çıkarma. Bırak dosyayı başka ekip yürütsün.”
“Ben kimsenin evine zorla girmedim. Kimseyi rahatsız etmedim. Beni tanımıyormuş gibi bakmayın! Yapmadım!”
“Yanlış anladınız Başkomiserim,” diye atıldı Mithat. “Biz kesinlikle sizin yaptığınızı öne sürmedik.”
“O mahallede bilmediğimiz şeyler oluyor. Ailenin tek katili yok! Susan herkesin, ölümlerde parmağı var. O mahallede koca bir sır yatıyor!” dediğinde arkasından bir ses geldi.
“Demek ki dilekçe doğruymuş,” dedi Sedat Amir. “Ben de sana iftira attıklarını düşünmüştüm.”
Gürültüyle itti sandalyesini Pamir, “Doğru değil,” diyerek ayaklandı. “Ben sadece görevimi yaptım! Kimseyi rahatsız etmedim. Amirim! Beni tanımıyor musunuz?”
“Hadi bunu geçtim, adli tıbba yetkisi olmayan bir otopsi yaptırtmak nedir?! Aklından ne geçiyordu senin!”
Gözlerini yumdu, nefesini de çocukluğu gibi kaybetmişti.
“Dua et Pamir, hakkında işlem başlatmadılar. Sadece dosyayı almakla kaldılar.”
“Amirim…”
Elini havaya kaldırıp susturdu Pamir’i. “Artık bu dosyayla ilgili tek kelime duymak istemiyorum. Zaten yürüttüğünüz bir dosya daha var. Ona odaklanın. Nöbet yerlerinizi birazdan bildiririm.”
Dişlerini sıktı Pamir. “Peki, takipte olan ekip?” diye soramadan edemedi.
“Öteki ekibe transfer edildi.”
“Dosyayı kime vermişler, Amirim?”
Sedat Amir alaylı bir şekilde güldü. “Sana isim verecek kadar delirmedim henüz,” deyip odadan çıktı.
İkinci kez yumruğunu duvara vurdu, “Kahretsin!” diye inleyerek. Eli değil ama içerde bir yeri çok acımıştı…
Fulya’nın yan komşusu Nisa stüdyoya geldiğinde, Fulya makinelerini temizliyordu. Onun geldiğini görünce işini bırakıp, komşusunu kucakladı. Nisa, ellili yaşlarında olan fakat en fazla kırk beş gösteren alımlı bir kadındı. İki oğlu ve iki oğlundan da toplam üç torunu vardı. Pamir’in eve gelmeyip nöbet tuttuğu çoğu geceyi Nisa’yla geçirmişti Fulya. Evliliklerinin ilk yıllarında evde ürktüğü oluyor ve ya Nisa’yı çağırıyor ya da ona gidiyordu.
“İşin varsa bölmeyeyim tatlım,” dedi Nisa, boynundaki fuları düzeltirken.
“Ah, hayır. Lütfen otur.”
İki kadın bir süre havadan sudan konuştuktan sonra Nisa stüdyoya gelme sebebini anlattı. En büyük torunu Elif sekizinci sınıfı bitirecek ve liseye geçecekti. Mezuniyet için kız arkadaşlarıyla birlikte dış çekim istiyordu. Nisa da bu çekimi Fulya’nın yapıp yapmayacağını sormaya gelmişti. Fulya hemen iş takvimini alıp, kızların istediği tarihi not aldı ve tarih yaklaştığında kızlarla görüşmek istediğini söyledi.
Fulya işine aşık bir kadındı ve işi ona her daim güç vermişti. Her yaptığı çekimden sonra damarlarındaki kanın yenilendiğini hissederdi.
Nöbet yerleri belli olmadan iki saat önce adli tıptan dosya geldi. Ercan Ulus’un izni olmadan, Arcan Ulus’un otopsisini yapamadıkları fakat bileğindeki lalelerin dikkatli bir şekilde incelendiği yazılıydı. Sara Rıhtım’ın bileğindeki lalelerde çıkan striknin kreatin maddesi, Arcan’ın ve Tulü’nun bileğindeki lalelerden de çıkmıştı. Ayrıca Tabun adında bir sinir gazının da varlığına rastlanılmıştır. Tabun dünyanın ilk keşfedilen sinir gazlarından biridir. Felce ve bilinç kaybına sebep olabilir. Otopsi yapılamadığı için bu gazın Arcan’a nasıl bir zararı olduğunu net bir şekilde söyleyemeseler de, cesedindeki darp izlerine bu gazın sebep olmuş olabileceğini tahmin ediyorlardı. Üstelik Arcan’ın sol bileğindeki siyah lalenin genetiğiyle oynanmış, siyaha çevrilmişti. Bunun üstüne hız kaybetmeden Tulü Ray’ın sol bileğindeki kahverengi lale incelemeye alınmış, aynı bulguya ondada rastlanılmıştı. Lale tohumları zehir saçıyordu!
Dosyanın en altına, Tulü Ray’ın otopsisine başlandığı fakat yarından önce sonucun çıkmayacağı not düşülmüştü.