(Pamir’in Mithat’ı aramadan saatler öncesi…)
Ercan Ulus, Pamir’i doğruca çalışma odasına aldı. Oldukça gergin ve korkmuş görünüyordu. Hava kararmış, gecenin kasveti evin ortasına düşmüştü.
Deri kokan odanın duvarları kahverengiye boyanmıştı. Kapının tam karşısında büyük bir masa vardı. Masanın sağında kalan duvarda karşılıklı iki tekli koltuk, aralarında sert ahşaptan yapılma büyük bir sehpa duruyordu. Masanın öteki tarafındaki duvar boydan boya dolapla kaplanmıştı.
Ercan Bey masanın üstünde duran kağıdı alarak Pamir’e uzattı.
Akşam üstü kapının altından bir zarf atılmıştı. Üstünde Ercan Beyin adı yazılıydı. Ercan zarfı açtığında kimden geldiğini hemen anlamış ve karısı Meltem’e duyurmamıştı. Kağıtta yazanları okuduğunda ise yaptığı şeylerden biri Pamir’i aramak olmuştu.
Pamir kağıtta yazanları okumadan önce, şöyle bir Ercan Beyi süzdü. Bakışlarındaki korku ve tedirginlik apaçık ortadaydı. Sesini sakin tutarak, “Eşiniz nerede?” diye sordu Pamir.
Ercan, Meltem’in uyuduğunu söyleyince, Pamir bileğindeki saate baktı. Saat henüz sekiz buçuktu. Pamir’in bakışlarından mı, yoksa kağıtta yazanlardan ötürü müdür bilinmez amma, Ercan Beyin avuçları terlemişti, pes edercesine ellerini iki yana açıp, “Meltem’e uyku ilacı verdim,” dedi.
Pamir, Ercan’ın yalnızca polisten değil, karısından da gerçekleri sakladığını anlamıştı. Yavaşça kağıdı açtı ve okumaya başladı.
“Sevgili Biyolojik Babam,
Yaşadığım her gün, bugün içindi. Bir süre önce geri döndüm. Oğlunun hayatına giren ve onun hayatını alan benim. Beni buna iten sendin. Oğlunun gerçek katili sensin. Tıpkı çocukluğumu ve ruhumu öldürdüğün gibi onu da öldürdün. Bunu biliyorsun, değil mi? Bizi sen öldürdün.
Şimdi bedenim yok olmadan evvel, seni yok etmek için geliyorum…
Kim olduğumu biliyorsun. Ben senin ecelinim.”
Kaşını kaldırarak Ercan Ulus’a baktı Pamir. “Gayri meşru bir çocuğunuz mu var?” diye sordu, kağıdı sehpaya bırakırken.
Parmağını dişinin arasından çıkarıp yutkundu Ercan. Başını hayır anlamında salladı. “Meltem’le benim kızım.”
Arkasına yaslandı Pamir, adama tepeden tırnağa bakıp, o Başkomiser edasıyla, “Her şeyi en baştan anlatsanız iyi edersiniz,” dedi.
Ve başladı Ercan, her şeyi en baştan anlatmaya…
Her şeyin esas sorumlusu Ercan Beyin babasıydı. Ölüm döşeğindeyken, malın büyük çoğunluğunu neslini devam ettiren çocuğuna bırakacağını söylemişti. İki oğlu vardı. Büyük olandı Ercan. Babasının vasiyetine öyle çok sinirlenmişti ki.. O büyük olan çocuktu, varis olması gereken oydu. Babasının haksız vasiyeti yıllar sonra, birçok hayatın değişmesine sebep olmuştu.
Meltem hamile kaldığında, Ercan’ın tek düşünebildiği mal varlığıydı. Bu yüzden doktora rüşvet verip, çocuğun cinsiyeti belli olduğunda ilk ona söylemesini istedi. Ve ne yazık ki, şans onlardan yana olmadı.
Meltem’in karnındaki bebek bir kızdı, fakat doktor ve Ercan herkese erkek olduğunu söyledi. Meltem de dair herkes bebeği erkek bildi.
Bu andan sonraki hayatları tamamen Ercan ve onun şoförü arasında kalan gizli anlaşmalar ve planlar üstüne kuruldu. Meltem’le aynı gün doğum yapacak, bir erkek bebeğe hamile birini arayıp buldular. Hamileliğin son anına dek, o kadına ve bebeğine, kendi karısına baktığından daha iyi baktı Ercan. Çünkü o kadın, Arcan’a hamileydi; yani Ercan’ın mal varlığına…
Meltem doğuma alındığında, öteki kadın da doğuma alındı. İkisi de sezaryen oldu. İki çocuk değişti.
Kadının doğurdu oğlan, bir Ulus oldu. Meltem’in doğurdu kız, bir hırsız oldu.
Arcan’ın öz annesi, bir hırsızdı. Ercan bunu umursamamıştı. Kendi kızını bir hırsıza vermişti. Üstelik kucağına dahi almadan. Yıllar sonra öğrendiğine göre, kızını verdiği kadın, hırsızlık yaptığı bir evde vurulmuş ve ölmüştü. Kızından ise haber yoktu. Gerçi Ercan araştırmamıştı, bilmek istemiyordu. Ama şimdi, bu zarf gelmişti. Bunu yazan kızıydı.
Derin bir nefes alarak bacaklarının arasına doğru eğildi Pamir. “Sizin gibi babaları gördükçe, babasız olduğum için şükrediyorum!” diyerek tiksintiyle baktı Ercan’a. “Anladığım kadarıyla babanızın tüm mal varlığı sizin olmuş, tebrik ederim, çok büyük bir başarı!” burnunu içine çekip ayağa kalktı. “Dilerim kızınız tarafından öldürülürsünüz Ercan Bey!” deyip kapıya doğru yürüdü.
“Nereye!” diyerek telaşla ayaklandı Ercan.
“Devletin memurunu daha fazla meşgul etmeyin. Zira sizin şerefsizliğiniz beni alakadar etmiyor.”
“Pamir Bey! Bakın..”
“Görüyor musunuz, iki dakika içinde bana ‘Bey’ diye hitap ettiniz. Sırlar paylaşılınca bir gerginlik, bir resmiyet çöküyor, değil mi?”
“Lütfen, beni ve karımı koruyun.”
“Bizim görevimiz sizi korumak değil, Ercan Bey. Biz koruma değiliz,” dedikten sonra kapının kolunu tuttu. Tam kapıyı açacağı sıra aklına gelen şeyle geri döndü. “Hülya Bozlak, yani Arcan’ın sevgilisi. Size bu mektubu yazan kızınız olmasın sakın?” Bu soru karşısında beti benzi attı Ercan’ın. “Gözünüz paradan ve ünden başka bir şey görmüyor, değil mi? Çünkü eğer biraz olsun kızınızı merak etseydiniz, bu ayrıntıyı kolaylıkla anlardınız. Üzgünüm Ercan Bey, benim yapabileceğim bir şey yok. Baba kız sorununuzu kendiniz halledin. Size yapabileceğim tek iyilik, kızınızın Hülya Bozlak’ın kimliğini alarak ailenize sızdığını söylemek olur.” Kaşlarını çattı. “Sahi, neydi şu evlatlık verdiğiniz ailenin soyadı?”
Donmuş vaziyette kekeledi Ercan. “Yü.. – Yüc… – Yücel.”
“Kızınıza koydukları isim neydi? Bari onu biliyor musunuz?” Başını hayır anlamında sallayınca, güldü Pamir. “Tam da tahmin ettiğim gibi,” deyip kapıyı açtı.
Evin dışına çıkar çıkmaz Mithat’ı aradı. Ardından sokağın kaldırımına oturup gökyüzüne baktı. Her şey amma da karışmıştı. Annesi ölmüş olarak girmişti hayatına. Bir de varlığını ilk kez duyduğu kardeşi vardı bir yerde, katildi üstelik. Katil… Karısı gibi mi? Katil miydi gerçekten Fulya? Yapmış mıydı? Onu nasıl tutuklamıştı… Karısıydı onun! Katil olsa bile canıydı! Hiç tanımadığı kardeşini bile katil olduğu halde saklamayı düşünürken, karısının bileğine kelepçeyi nasıl takabilmişti? Şimdi nasıl bakacaktı onun yüzüne?
Elini kalbinin üstüne koydu. Başını duvara dayayıp gözlerini kapattı. Bir hışımla çekti kafasını ve vurdu duvara. Annesinin onu terk ettiği günden farkı yoktu. Annesine “gitme” diyemediği o günden…
Sedat Amir’in sert sesini duyana dek oturdu Pamir. Karşısında dördünü görünce, yaramazlık yapan çocuk misali bakışlarını kaçırdı. Hata yapmış olabilirdi ama özünde akıllı bir adamdı. Kimse soru sormadan özet geçti olanları. Sedat Amir hemen telefonunu eline alıp İnci’yi aradı. Hülya Bozlak’la aynı koğuşta olanlar arasında, ‘Yücel’ soyadını taşıyan biri olup olmadığını derhal öğrenmesini söyledi. Bu gece kimseye uyku yoktu.
Mithat ve Başar eve, Ulus ailesini korumak için girdi. Evin etrafına ilave bir ekip kondu. Pamir ve Orhan emniyete döndü. Sedat Amir ise Alptekin Gündoğan’ın evine gitti. Arcan’ın ve Tulü’nun ölümü birbirine benzerlik gösteriyordu.
Uzun bir gece onları bekliyordu.