BÖLÜM 3
“Anne, nerdesin? Anne! Sesime gel anne, ne olursun…”
Karanlıktayım, koşuyorum.
Sokak desem, hayır, sokakta değilim. Ev? O hiç değil.
“ANNE!”
Canım yanıyor. Ayağım çıplak. Kolum kısa, boyum da öyle.
“Gittin mi anne? Ne çabuk…”
Yüzüme ellerimi kapatmak istiyorum ve hıçkırıklara boğulmak. Ama…
“Gitmeseydin anne, bırakmasaydın. Keşke yapmasaydın, anne!”
.. ağlayamıyorum. Birden büyüyorum. İki damla gözyaşı akıtmak için dahi vakit bulamıyorum.
Büyüyorum. Ayağımda ayakkabı, kolumda güzel bir kadın.
Fakat aniden bir gürültü…
Kolumdaki kadın kaydı önce, ayağımdaki ayakkabı çıktı sonra. Ama boyum kaldı.
“Anne…”
Yıllar sonra yine aynı kelime dudağıma yayıldı.
Aniden ellerim yüzümle buluştu.
“Anne!”
Dizlerim titriyor, ayakta duramıyorum.
İşte çöktüm! Yere kapandım ve hıçkırıklara boğuldum.
Ben Pamir Dinçer. Namı değer BAŞKOMİSER PAMİR!
Şuan rüyadayım: Uykuya aldığım çocukluğumda.
Size kötü bir haberim var, ben kayboldum…
Karanlığın en sinir bozucu anında, Pamir’in dudakları arasından iniltiler yükseldi. Karısı Fulya’nın uykusu, bir bebeğinki kadar hafifti. İrkilerek doğruldu. Baş ucundaki gece lambasına uzanıp, loş ışığın odaya yayılmasına izin verdi. Saçlarını geriye doğru attı. Gözlerini kırpıştırarak Pamir’e baktı. Uyuyordu. Yüzü ter içinde kalmış, acıyla inliyordu. Yüreğini derin bir sızı kapladı Fulya’nın. Beş yıllık evlilikleri boyunca, bir kez olsun Pamir’in acı çektiğini görmemişti. O, hasta bile olmazdı.
Elini onun yüzüne doğru uzattı. Eli titriyordu. “Pamir,” diye seslenmek istiyor, “Uyan sevgilim, yanındayım,” demek için kalbi delice çarpıyordu.
“Anne..” diye inleyince Pamir, gayri ihtiyari titredi Fulya. Ne evliliklerinde, ne de daha öncesinde, annesi hakkında hiçbir şey sormamıştı Fulya. Merak etmişti elbette ama sormamıştı. Pamir’in dışa göstermediği, hassas noktasının bu olduğunu tüm kalbiyle hissetmişti.
Kocasının yüzünü avuçlarının içine alıp, “Pamir” diye fısıldadı. Doğruldu, yatakta bağdaş kurup oturdu. Daha sesli bir şekilde, “Pamir” dedi. Fakat uyanmıyor, inlemeye devam ediyordu. Tam daha sesli haykıracaktı ki, bir yerde okuduğu yazı geldi aklına. “Kabus gören birini korkutarak uyandırırsanız, şok geçirmesine neden olabilirsiniz.” Yazıyordu. Nerede okuduğunu düşündü, hatırlayamadı. Derin bir nefes alıp sessizce oturmaya karar verdi.
Pamir ter içinde birkaç kez daha sayıkladı. Fulya uyumaya çalışsa da bir türlü uyuyamıyordu. Gün doğumuna yakın yataktan çıktı, duş aldı ve kendisi bir şeyler atıştırıp, Pamir için sofrayı toplamadı. Çekmeceden bir not kağıdı çıkardı ve, “Günaydın hayatım. Kahvaltını et, benim çekimim var. Ararsan ve açamazsam merak etme.” yazıp masaya bıraktı.
Fotoğrafçıydı Fulya ve çekimine saatler olmasına rağmen, Pamir uyandığında evde olmak istemiyordu. Onu çok iyi tanıyordu ve uyandığında susacağını biliyordu. Ona sorular sormak istemiyordu, zaten kocası anlatmak isteseydi dün gece eve geldiğinde anlatırdı. Anlatmadığına göre dün hayli berbat bir gün geçirmişti. Pamir eve iş getirmez, evde cinayetlerden konuşmazdı. Ona annesini sayıklatacak bir gün.. Yedi yıldır tanıyordu Pamir’i ve bir gün olsun öyle bir gün geçirmemişti.
Fulya derin bir nefes alıp ceketini giydi ve evden çıktı.
Pamir uyandığında başı zonkluyordu. Gece uyumak yerine savaşmış gibiydi. Yatakta olmayan karısını bile fark etmeden kalkıp banyoya yürüdü. Her an düşebilirdi. İçinde büyük bir fırtına kopmuşta kaybolmuş gibi bir hissiyata kapılmıştı. Fırtına adeta onu savurup atmıştı. Çeşmeyi açıp soğuk suyu yüzüne çarparken, gece gördüğü rüyayı hatırlayarak irkildi. Kayıp geçmişini yüzündeki damarlarda hissetti. Gözlerini sıkıca yumup, aklındakileri def etmeye çalıştı. O her daim kendini bulmayı, annesini bulmaktan daha çok istemişti. Fulya’yı gördüğü ilk gün, kayıp olan kendini onda bulmuştu. Bunca zaman, bir kadının kalbi içinde gizli olduğuna başta şaşırmış, sonra da sevinmişti. Artık yaşamak için bir amacı olduğunu biliyordu. Sevildiğini, delice istendiğinin farkındaydı. Fulya, her şey demekti onun için. Ama dün…
Gözlerini açıp yüzünü tekrar yıkadı ve çeşmeyi kapatarak doğruldu. Yüzünü ne kadar yıkarsa yıkasın, dün gördüğü şeyi silip atamayacağını biliyordu. İçindeki o tuhaf duygu, kaybettiği çocukluğunun çıka geldiğini söylüyordu.
Masanın üstündeki notu okuduğunda kendini biraz olsun toparlayabilmiş ve bir şeyler yiyebilmek için oturabilmişti. Kendini kaybetmemeliydi, gücünü yitirmemeliydi.
Onu ayakta tutacak kadar yedikten sonra masayı toplayıp hazırlanmak için odaya geri döndü. Artık çözmesi gereken iki cinayet dosyası birden vardı ve kendini kaybederse başarılı olamazdı. İçindeki ses, “çok geç” diye fısıldadı.
3 Comments
Heyecanla takip ediyorum kalemine sağlık 👍
Diğer bölümlere nazaran daha sakin bir bölüm olmuş. Hikayeyi sevdim.
Pamir geçmişte ne yaşadı acaba..