Yılbaşından bir gün önce internet şirketimizi değiştirmeye karar verdik. Daha önce de düşünmüştük ama internetsiz kalmak istemediğimizden vazgeçmiştik. En son BİRİ’den bir bayan beni arayıp, hizmetlerinden vs. bahsedince dayanamadım eşime söledim biz artık BİRİye geçelim dedim. Önceden de niyetimiz ve başvurumuz olduğundan işlemler hızlı olur sandık. Ama yanıldık. Bu değişim bize 1 haftalık internetsiz günler olarak geri döndü. Ben evinde homeoffice’inde çalışan bir insanım. İşim internet ile. Yemek tariflerim bile internette. Bu bir hafta nasıl zor geçti anlatamam.
Başlarda güzeldi, yılbaşı olması sebebiyle eşim de evdeydi. Tv izledik. Tv’den sıkıldığımız anda Tomb Raider Underworld oynamaya başladık. Ama ne başlamak. Sabahlara kadar oynadık. İnternet olmadığından tam çözümüne de bakamadık tabi.
-Ben sana oradan gitme demedim mi?
-Oraya demin gitmiştik hatırlamıyor musun? Neden geri dönüyorsun, ordan geçmiştin ya.
gibi diyaloglar sık sık geçti aramızda. Artık bölüm geçemeyince birbirimize girmeye başlamıştık ki sonunda oyunu bitirebildik. Filmin sonunun söylemesini sevmediğim gibi oyunun sonunun da söylenmesini sevmem, o yüzden söylemiyorum, oynayın ve görün. Ama bu bölüm diğer Tomb Raider’lardan biraz farklı geldi bana.
İnternetsiz günlerimde ne zamandır yüzüne bakmadığım tv’ye de sıra geldi. Sabah programlarını midem kaldırmadığından o vakti gazete, dergi, kitap vs. okuyarak geçirdim. Öğlende Oktay usta vardı. Oktay usta ve tarifleri çok güzel de konuklara tahammül edemiyorum bazen. Bir kaç tarif not ettim onları deneyeceğim mutlaka.
Akşam üzeri trt1’de Yeditepe İstanbul dizisine rastladım. Eski bir İstanbul mahallesinde komşuların yaşadığı olaylar. İlk çıktığında izlememiştim diziyi, bu tekrar iyi oldu. Eski İstanbul semtlerini hep sevmişimdir. Hep eski bir İstanbul evinde oturmayı hayal etmişimdir. Ama gerçekten eski bir ev olmalı, duvarları tarih kokmalı. İçeri girince eskiyi hatırlatmalı. Tabi mobilyalar da ona göre olmalı. Camın önünde mutlaka bir fiskos ve iki yanında ince bacaklı berjer koltuklar. Eski İstanbul’u seyrederken kahve yudumlamak ne hoş bir duygudur. Eski evlere bakıp, eskiden orada yaşanan hayatları hayal etmek en büyük zevkim. Ne zaman eski bir semte gitsek, eski bir eve gitsek hemen bir hikaye canlanır gözümde. Kokusunu da burnumda hissederim. Bu dizi de bana böyle çağırışımlar yaptığı için sevdim belki de.
Yemekteyiz programından hiç bahsetmeyeceğim, çünkü onu izlediğim için kendimi kınıyorum. Onunla aynı zamanda başlayan Pınar’ın Günlüğünü izlesem daha iyi. Bari Pınar’ın yüzü gülüyor, kimseye bağırmıyor, kızmıyor, eleştirmiyor. İnsanın sinirini bozmuyor. Pınar’ın Günlüğü bence izlenmeye değer bir program. Nedense tv8’de yayınlanan programları seviyorum. Kanal takınıtısı vardır bende. Mesela bir program sevdiğim kanaldan başka kanala geçsin izlemem. Tü kaka olur o program benim için. Kanal evangelistiyimdir. Zaten tv’de izlemem, mecburiyetten izledim 1 hafta o ayrı : )
Bütün bu tv hegemonyası arasında komşulardan çeken wireless internetlere de bakıyordum. Birisi insaf etmiştir de şifre koymamıştır diye. Nitekim bazı zamanlar güvenliği etkin olmayan ağlar buluyordum tek tük. Onlarla girip maillerimi kontrol edebildim, arkadaşlarıma selam çaktım ama cevap alamadım çünkü hemen kesiliyordu. Böyle günlerden birinde maillerime hızlıca bakarken warner bross Türkiye’den bir mail geldiğini gördüm. Bizi Benjamin Button’un tuhaf hikayesi filminin özel gösterimine davet ediyorlardı. Maili bir seferde de açamadım, uzun uğraşlar sonucu 3. Bağlanışımda anlayabildim ne olduğunu. Filmin hikayesini de anlatacağım çok ilginçti. Spoiler vermem kesinlikle.
İnternetsiz günlerimde, mutfağımla pek ilgilenir oldum. İşten güçten çabuk çabuk yemeklerimi yaptığım, sonra ondan uzaklaştığım mutfağım ve ben bir birimizi pek özlemişiz. Kekler, kurabiyeler, pastalar derken en sonunda tek başıma hiç yapmadığım mantıyı da yapıvermişim. Bir pazar günüydü. Eşim iş yerindeydi, tv izlemekten sıkılan ben kendimi mutfakta hamur yoğururken buldum. Sonrası güzel bir mantıya dönüştü. Gözümde büyüttüğüm kadar değilmiş ama bir daha yapar mıyım bilmiyorum.
İnternet olmadığından evdeki yemek kitaplarındaki tarifleri denemek istedim. Ne zamandır canım turta yapmak istiyordu. Sana’nın hamurişi tarifleri kitapçığı var, ondaki tarifleri denemek istiyordum. Turta yapmaya karar verdim. Hamurunu kitapçıktan aldım üst malzemesi olarak da annemlerin bahçelerindeki kayısınlarından yaptıkları reçeldan oluşturdum. Mis gibi bahçe kayısısı ve ona yine annemlerin bahçesinden olan cevizleri karıştırınca turta için harika bir iç malzemesi çıktı ortaya.
İnternetsiz günlerimde düşünmeye, okumaya, dinlenmeye bol bol vaktim oldu. İnterneti her şeyde aramadım değil. Özellikle annesinden ayrı biri olarak her akşam annemle yaptığım internet sohbetlerimizi özledim. Bunu telefonla giderdik. Haber almak için televizyona ve gazeteye bağlı kaldım. İnternet olsa istediğim an istediğim bilgiye ulaşabileceğimi de gördüm. Google’a sormak için aklımdan bir sürü şey geçti. Meğer ne kadar meraklıymışım. Yemek tariflerine bakmayı özledim. Bildiğim bir tarifi bile internette birileri değişik şekilde yapmıştır mutlaka diye araştırırdım. Blogları, rsslerimi ve friendfeedlerimi çok özledim. İnternetsiz günlerim güzeldi, benimdi, ama internet bir yaşam biçimi artık bizim için. Şimdi yeni yılda, yaklaşan yeni yaşımda, yeni işlerime bakma zamanı geldi..
Herkese mutluluk dolu, pırıl pırıl bir yıl diliyorum. online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
online pharmacy
2 Comments
ınternet arada bi kesilmeli bence. bak ne güzel bi sürü şey yapmışsın. yazacak şey çıkmış.
Yemekler yapılıyor, kitaplar okunuyor, filmler izleniyor. Öğrenciler ders çalışıyor… Kendini kaptıranlar sosyalitesini kaybediyor. Sonrada hadi frienfeed hadi sosyamat deyip sosyalleşmeye kalkıyoruz. Ekranda sosyalleşiyoruz ama nefes alıp verirken hep sigara dumanı çekiyorum, odam sarardı odaya giren 1 kere öksürüyor…
Bu arada Tomb Raider videosundan anlaşıldığı kadarıyla sağlam bilgisayar donanımımız var ;)
ÖNEMLİ: homeoffice yerine EV OFİSİ desek daha güzel olmaz mı?
homeoffice.gen.tr siteniz çok hoş olmuş, benimde evimde böyle “ev ofisi” olsun istiyorum (daha çok eşim için, henüz evlenmedik:)
Yok yok daha çok benim için. Tamam ya 2 kasa 2 monitör ;)