SARI ORKİDE – BÖLÜM 21

“HER KADIN GÜÇLÜDÜR. YETER Kİ O GÜCÜ HİSSETSİN. GÜCÜNÜ HİSSEDEN KADININ KARŞISINDA HİÇ KİMSE DURAMAZ.”

“Kafesteki Kuş”

  Ahu’nun doğum günü, Mehtap’ın hayatındaki en güzel gündü. Aile içinde yapmışlardı, fazla kalabalık değildi ama masal gibiydi. Ormana gitmişler ve orada kutlamışlardı. Gösterişten uzak, sade ve sıcacık bir gün olmuştu.

 Ağaçların arasında bir masa hazırlamışlardı, küçük Ahu için. Pembe bir örtü örtülmüştü masaya. Üstünde pembe ve sarı balonların olduğu doğum günü pastası vardı.

 İki ağacın arasına pembe balonlar ve ‘iyi ki doğdun’ yazısı asmışlar, her şeyi son derece titizlikle hazırlamışlardı.

 Mehtap o gün, çok uzun zaman sonra Erman’a karşı güzel duygular hissetti. Bu, tam da Erman’ın istediği şeydi. Dışarıdan doğum gününü gören herkes, onları ‘muhteşem ve mutlu’ ebeveyn olarak adlandırırdı. Hatta Mehtap’ın kendi ailesi bile, karı koca arasındaki tüm buzların eridiğini düşünmüştü.

  Doğum gününün gecesinde, Erman aynı oda da uyumayı istedi. Mehtap bir an için tereddüt etti. Onun bu kararsız bakışları, Erman’a umut olmuştu.

“Onu şimdi yatağa alırsam boşanamam,” diye geçirdi içinden. Bu onun kendi cümlesi olmasına rağmen, beyninde yankılanan ses Eylül’e aitti.

“Üzgünüm,” diye geveledi ve odanın kapısını Erman’ın suratına kapattı.

Olmuştu, başarmıştı.

  Ertesi gün boşanma davası açmak için tekrar Erman’ı karşısına aldı.

 Sanki adam bu cümleleri karısından ilk kez duyuyormuşçasına dehşetle bakıyordu. “Ben sen ve kızım olmadan yaşayamam Mehtap,” diyerek ağlamaya başladı. “Yalvarırım bunu bana yapma.”

“Bir karar verdik, Erman.”

“Ne olur, affet beni. Bak, ayaklarına kapanırım, ne dersen yapar, nasıl istersen olurum. Yeter ki boşanmayalım, ne olur…” diye yalvarırken, oturduğu yerden kalkıp karısının ayaklarına çöktü.

“Yapma bunu.” Geri çekildi Mehtap. “Söz verdin, Erman. Doğum gününden sonra dedin. Şimdi sözünü tut.”

 Adamın yalvarışı, kadının duruşunu bozmadı. Bir süre daha ağladı adam. Kadın gözlerini devirip, dişlerini sıkarak bekledi.

 Çok değil, beş/on dakika sonra hırsla ayaklandı adam. Sanki az evvel ağlayıp zırlayan kendi değilmiş gibi, dimdik duran kadına tokadı yapıştırdı. “Ne demek oluyor lan, boşanmayı istemek!” diye kükredi.

 Düşmedi kadın, devrilmedi, adam onu deviremedi. Gözünü bile kırpmadı.

 Bir tokat daha attı adam. Yine değişmedi kadının duruşu.

“Boşanma evrakını güzellikle imzalamazsan, zorla boşanırız. Ama bitti, Erman. Artık geri dönüşü yok.”

 Ve son kez Üsküdar’ın ara sokağındaki o evden, adamın hayvani sesi yükseldi. Kadını dövüyor ama kadın bu kez hiç bağırmıyordu. O bağırmadıkça adamın sesi ve şiddeti tüm sokağı sarsıyordu.

“Galiba kadını öldürdü,” diye fısıldaştı komşuları ama hiçbiri o evin zilini çalmadı.

  Mehtap öyle kötü dayak yemişti ki günlerce yataktan çıkamadı. Sadece kızı için nefes aldığını hissediyordu. Kızı için yaşamaya devam ediyor, onun için ayağa kalkıyordu.

“Söz veriyorum benim tatlı kızım, seni bu hastalıklı adamla aynı evde büyütmeyeceğim. Benim kaderimi yaşamayacaksın.”

 Beden gücünü topladığı an, Erman’dan intikam alacaktı. Aksi halde bu evin mezarı olacağını anlamıştı.

  Birkaç gün sonra Burcu, Erman’ı aradı. Meşgule attı adam. Başına ne geldiyse onun yüzünden gelmişti.

 Tekrar çaldı telefonu ve tekrar reddetti. Sonra tekrar…

 Ve bir mesaj düştü telefon ekranına.

“Aç şunu! Acil konuşmamız lazım! Karın kocamı aramış.”

 Mesajı okurken boğulduğunu hissetti adam. Telefonu nasıl eline alıp geri ara tuşuna bastığını bilemedi.

“Sen ve karın, hayatımı bitirmeye mi çalışıyorsunuz!” diyerek açtı Burcu telefonu.

“Ne anlatmış?”

“Bilemiyorum, yarın akşam sizin eve yemeğe geliyormuşuz. Yemekte söyleyecekmiş. Bana bak Erman, karın tek kelime dahi ederse seni mahvederim!”

“Hani boşanacaktın, ne oldu da şimdi korkuyorsun?”

“Ne boşanması be! Aklını mı kaçırdın sen! Boşanırsam oğlumu kaybederim. Onsuz bir gün bile yaşayamam. Anladın mı? Hayatım boyu evli kalacağım. Hem zaten karın bizden bahsederse, kocam ikimizi de öldürür.”

“Demek yalan söyledin.”

“Yani, şu an daha büyük bir sorunumuz yok mu sence de? Alınganlık yapmayı kes! Baştan beri evli olduğumu bilmiyormuş gibi davranma.”

“Bana boşanacağını söyledin!”

“Çünkü sen de evlisin, ikimizin şartı da eşit. Evliyken birlikte olabiliyorsak, niye boşanıp hayatımı çıkmaza sokacaktım ki?”

“Sen nasıl bir şeytansın?”

“Eğer karın kocamla konuşursa, o zaman görürsün nasıl bir şeytan olduğumu. Ben bitersem seni de bitiririm, Erman!” dedikten sonra telefonu kapattı.

 Donmuş ve aldatılmış halde telefona bakakaldı adam. Hiçbir kadının Mehtap gibi olamayacağını işte o an anlamış ama çok geç kalmıştı. Yıllarca Mehtap’a sadece eziyet etmişti. Ah, birkaç gün önce ona nasıl el kaldırmıştı? Bunu neden yapmıştı? Niye kendini o kadar kaybetmişti? Keşke yapmasaydı, keşke… Ama zamanı geri alamıyordu. O halde artık, kafesteki kuşu özgür bırakmalıydı.

2 Comments

  1. Selen says:

    Keşke her kadın Mehtap gibi güçlü olabilse..

  2. Ayşe Nur says:

    Emin olun o güç içinizde var. Yeter ki inanın ve gücünüzü içinizden alıp dışınıza çıkarın.
    Sevgiler :)

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: