SARI ORKİDE – BÖLÜM 24

“Salgın”

11 Mart 2020

  İzlediği dizi son dakika haberiyle kesildiğinde umarsızca ekrana çıkan Sağlık Bakanına baktı, Mehtap. Kaderini değiştirecek açıklama yapılırken çayını içiyordu. Boşanmasına birkaç gün kalmıştı, o yüzden son derece keyifliydi.

 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, ülkede ilk tespit edilen COVID-19 vakasını bildiriyordu. Birkaç hafta önce Eylül Almanya’ya dönerken, “Eğer gelebilirsem, mahkemenden hemen sonra geleceğim,” demişti. Mahkemesine ve arkadaşının gelmesine az kaldığı için Bakanı dikkatli dinlemedi.

 Ta ki birkaç gün sonra Erman, COVID-19 nedeniyle mahkemenin ileri bir tarihe ertelendiğini söyleyene dek.

 “Ne zaman olacakmış yani?” diye sordu Mehtap telaşla.

 “Nisan sonu gibi görünüyor ama belli değil.”

 Bu Erman için değerlendirmesi gereken son bir şanstı. Mehtap içinse bütünüyle hapis hayatıydı. Hele de sokağa çıkma yasakları başlayıp, boşanmış olması gereken adamla eve hapsolunca… Hayatı bundan daha kötü olamazdı.

  Pandeminin Almanya’daki etkileri Şubat ayında başlamıştı ve hemen akabinde Serhan on gün süren bir hastalığa yakalanmış ama henüz corona testi bulunmadığından ne olduğu anlaşılmamıştı. Eylül için de hayat çok renkli sayılmazdı. Serhan’ın hastalığının corona olup olmadı belli değildi. Bu yüzden kimse onlara “evde kalın” demedi. Yine de iyileşene kadar evden çıkmadılar. Serhan sürekli uyuyordu, uyanık olduğu anlar da sadece biraz yemek yiyebiliyor sonra tekrar uyuyakalıyordu. Eylül ilk kez onu bu kadar hasta ve kötü görmüştü. Bu on gün boyunca market alışverişi için bile evden çıkmadı. Evlerinin yakınında market yoktu ve tek başına dışarıya çıkmayı istemiyordu. Hala yabancıydı yaşadığı yere.

 O yüzden alışverişlerini Serhan’ın erkek kardeşi yapıyordu. Bilinçsiz bir şekilde izole olarak geçirdiler hastalık süresini. Ve Serhan’ın hastalığı Eylül’e geçmedi. Hâlbuki aynı evde yaşıyor, aynı yatakta uyuyorlardı.

 Almanya da, Türkiye’nin aksine herkes evine kapanmadı. Serhan yine iyileşir iyileşmez işinin başına döndü.

 Lokantalar, sinemalar, avmler ve market harici her türlü dükkan kapandı. Hatta yaz dönemi bile geri açılmadılar. Lokanta sahipleri bir bir iflas ederken devlete karşı eylem başlattılar. Ortalık birbirine girdi ama haberlere yansıması yasaklandı. Çünkü Türkiye’nin aksine, Almanya da “basın özgürlüğü” yoktur. Ayrıca Almanlar, Türklerden daha fazla stokçudur. Pandeminin ilk vakasıyla market rafları hızla boşaldı. Bir süre sonra, özellikle yağ, un ve tuvalet kağıdı bulmak neredeyse imkansız olmuştu.

 Noel, Paskalya ve Ramazan da akşamdan sonra sokağa çıkma kısıtlamaları yapıldı. Toplu organizasyonlar yasaklandı. Ayrı evlerden iki insan bir arada olabilirdi ama üçüncü insanın olması yasaktı.

 Tüm bunlar Eylül’ü daha fazla iç dünyasına kapattı. Adeta, mutsuzluğun dibini kazıyordu.

  Nisanın sonuna yaklaştıklarında mahkeme süresiz bir tarihe atıldı. Mehtap ve Erman için boşanmak neredeyse imkansız olmak üzereydi. Üstelik Erman sabrının sonuna yaklaşıyordu. Evde karısı varken ona dokunmamak… Tükenmek üzereydi.

 Eve kapandıkları ilk süre zarfını sabrı çatlamadan zorla bitirdiler. Ama ikinci kapanmayı atlatamadılar.

 Bir gece Erman, Ahu’nun odasında uyuyan karısını kolundan tutup yatak odasına getirdi. Kızı uyanmasın diye bağıramayan bir anne, kendisinden iri olan adama karşı koyamamıştı. Her şey o kadar kısa ve acı dolu olup bitmişti ki Mehtap neye uğradığını bile idrak edememişti. Bu, kocasının ona ilk tecavüzü değildi ve son da olmayacağını Erman’ın gözlerindeki ifadeden anlamıştı. Ya yasaklara rağmen evden kaçacak ya da her gece tecavüze katlanacaktı.

 Ertesi sabah Erman ona gülümseyerek artık boşanmak istemediğini ve evliliklerine devam etmeleri gerektiğini söyledi. Gece sesini çıkaramayan kadın birden aslan kesildi.

“Annemin evine gidiyorum,” diye bağırdı. “Mahkeme gününe kadar orada kalacağım ve sonra boşanacağız!”

“Neyle gideceksin acaba? Dışarı çıktığın an ceza kesecekler ve hiçbir vasıta yok.”

“Elbette biri çalışıyordur.”

“İyi git ama ceza paranı ödemem. Ayrıca kızımı götüremezsin. Yolda sefil olmasını istemiyorum. Çünkü Fatih’e kadar yürümek zorunda kalacaksın.”

“Gerekirse yürürüm ama bana bir daha dokunmana izin vermem!”

 Ağır adımlarla yaklaştı adam. “Hala benim karım olduğunu unutuyorsun.”

“Hayır, değilim. Senle bir anlaşma yaptık…” cümlesini bitiremeden kocası kolunu yakalayıp sıktı.

“Anan seni corona şartlarında kabul edecek mi sanıyorsun, ha? O çok güvendiğin arkadaşın da burada değil. Bence sesini kesip karım olmaya devam etmelisin.”

“Bırak kolumu, Ahu’yu korkutuyorsun.”

Kızının adını duyunca bıraktı Erman. Mehtap kızını kucağına alıp odadan çıktı. Hemen annesini arayıp geleceğini söylemeli ve evden çıkmalıydı. Hızlı olursa Erman onu tekrar durdurmadan gitmeyi başarırdı.

  Bir saat geçmiş Mehtap, Ahu’nun odasından çıkmamıştı. Erman merak ederek odanın kapısına geldi. İçeriden karısının cılız sesi duyuluyordu. Sanki ağlıyordu. Yavaşça kapıyı açtı. Yerdeki valiz daha dolmayı başaramadan bırakılmış, Ahu yatağında oyuncaklarıyla oynarken, Mehtap koltukta ağlıyordu.

“Annen, gelme dedi, di mi?” diyerek içeri girdi Erman.

 Gözyaşlarını silerek sustu kadın. Adama zayıflığını göstermeyecekti.

 Erman yavaşça karısının yanına oturdu. Bakışları o kadar merhametliydi ki onu tanımayan biri kolayca kanabilirdi. Şefkatle karısının saçlarını okşadı.

“Senin evin, yuvan burası Mehtap. İstediğin kadar kalabilirsin, sana git demedim ki. Tamam, bir daha dün gece olan şey olmayacak, söz veriyorum. Yeter ki ağlama ve evde kal. Benimle kal, Mehtap.”

 Belki de Erman hasta olmasa, iyi bir adam olabilirdi.

 Dikkatli bir şekilde, izin istercesine sarıldı Mehtap’a ve bu kadının daha çok ağlamasına sebep oldu. Çünkü biliyordu, Erman’ın içinde bir yerde iyilik olduğunu ama kötülüğün baskın çıktığını. Keşke iyi yanı, kötü yanını yok edebilseydi, o zaman tüm bunlar olmazdı.

1 Comment

  1. Özlem says:

    Bu bölüm içimi cız etti😢

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: