SARI ORKİDE – BÖLÜM 26

“Ağabey Evi”

   Evin en büyük çocuğuydu Cenk. Başta her şey normaldi. Her aile gibi onlar da mutlu sayılırdı. Sonra babası içmeye başladı. Ardından annesi ilk kız kardeşine hamile kaldı.

 Babasının annesini dövmesine, ilk tanık oluşu dehşet vericiydi. Alkolik adam ayakta durmakta zorlanırken, hamile karısını öldüresiye dövmüş ve Cenk erkeklik gösterip annesini koruyamamıştı. Aksine bir korkak gibi masanın altına girmiş, titreyerek gözlerini yummuştu. Sadece beş yaşındaydı ama yine de annesini koruması gerekirdi. Hayatı boyu o gece için kendini suçlayacaktı.

 Annesi yediği dayağa rağmen kardeşini sapasağlam doğurmuştu. Kız kardeşi, Cenk’in bu hayatta gördüğü en güzel şeydi. İkinci güzel şey de iki sene sonra göreceği Mehtap olacaktı.

 İki kız kardeşe sahip olmak onu daha çok erkek olmaya iterken, babasının karşında duramamak onu yerin dibine sokuyordu.

 Annesinin ikinci dayak yiyişinde, korkudan titreyerek durmuştu babasının karşısında. Ne yazık ki o da nasibini almıştı. İlk kez baba dayağı yediğinde de beş yaşındaydı.

 Üç yıl sonra başka bir şey oldu. Bu Cenk’in on yaşına gelince evden gitme sebebi olacaktı.

 Gece babaları gelmemişti. Bazı geceler o kadar çok içerdi ki evin yolunu bulamazdı. Onun gelmemesi ev halkının huzuru demek olduğundan aramaya bile çıkmazlardı. Zaten üç çocukla anneleri nasıl çıkabilirdi ki? Hem de sarhoş bir adamı aramaya…

 O gecenin sabahında Cenk okula giderken bir kadın camdan seslenip onu evine çağırdı. Sekiz yaşında bir çocuk olarak eve girmek istemedi ama kadın ağzındaki sakızı şişirerek patlattı ve babasının içeride olduğunu söyledi. Şaşkın bir halde kadını takip etti. Söylediği gibi babası koltukta baygın görünen bir halde oturuyordu.

 Kadın avucunu açarak Cenk’e uzattı. “Bana yirmi beş milyon borcu var,” dedi. “Cebinden paramın hepsi çıkmadı. Borcunu ödeyip babanı götür.”

“Ama ben de para yok ki.”

“O halde anandan isteyip gel.”

“Babamın neden borcu var? Ne aldı sizden? İçki mi?” Soruyu sorarken etrafına baktı ve ne kadar aptalca olduğunu düşündü. Burası bir büfe ya da bakkal değildi. Evdi. Rutubet kokan, karanlık, sigara dumanı görülebilen iğrenç ve dağınık bir ev…

 Sorusunu kadın da saçma bulmuş olmalı ki sesli bir kahkaha attı. “Ne aldığını büyüyünce anlarsın,” dedi. “Şimdi oyalanmadan git paramı getir.”

Cenk mahcup bir şekilde eve dönerken yol boyu babasının ne aldığını düşündü. Bir türlü anlam verememişti. İki sene… İki sene sonra on yaşına bastığında anlayacak ve evden kaçacaktı. Babasını hayat kadınlarının evinden toplamamak, annesini kurtaramamanın verdiği çaresizlikten kurtulmak ve en önemlisi babası gibi olmamak için gidecekti.

 Annesi, “Boşandım ve kardeşinle ayrı eve geçtim,” diye arayacağı güne dek de dönmedi.

“Mahkeme kâğıdı geldi. Altı gün sonra boşanacağım. Yarın beni ve Ahu’yu alabilir misin?”

“Yarın hazır ol, iş çıkışı sizi alacağım,” diye yazdı kardeşine. Mehtap annelerinin kaderinin peşinde giderken, Cenk iyi bir abi olup onu da tıpkı annesi gibi koruyamamıştı ama artık değişecekti. Kardeşi bir gün daha babası gibi manyak olan o herifin yanında kalmayacaktı.

 Abisi ertesi gün Mehtap’ı ve Ahu’yu alırken Erman sorun çıkarmadı. Böyle bir şey nasıl mümkün olmuştu Mehtap’ın aklı almıyordu. Gece Erman’a abisinin gelip onları alacağını söylediğinde sadece kafasını sallamıştı. Erman mahkeme kâğıdı geldiğinden beri korkutucu derecede sessizdi. Bunun iyi mi kötü mü olduğuna anlam veremiyordu.

 Cenk, iş arkadaşından arabasını ödünç istemişti. Kardeşiyle yeğenini valizlerle birlikte otobüse bindirmeyi istememiş, artık sorumluluk sahibi bir abi olmak için adım atmıştı.

 Erman’la üstün körü merhabalaşıp valizleri arabaya taşıdı.

“Makineleri ben getireceğim,” dedi Erman.

 Nezaket gereği teşekkür ettiler ona. Sanki Mehtap’ın hakkı olan her şeyi veriyormuş gibi bir havası vardı.

 Mehtap kucağında kızıyla evinden çıkarken yüreğinin acısını duydu. Bu ev birçok şeye tanık olmuştu. Erman kadar onun da hakkı vardı evde ve diğer her şeyde. Ama.. aması vardı işte. O bir kadındı; kocasını terk eden bir kadın! Bu yüzden hiçbir şeye hakkı yoktu. Çünkü bir kadınsan kadınlığını bilmek zorundasın ve asla kocanı terk edemezsin!

 Erman kızını öptükten sonra onları arabaya kadar geçirdi.

“Annemin haberi var mı?” diye sordu Mehtap. Annesi ona ‘gelme’ dediğinden beri onunla konuşmamıştı.

“Hayır, sürpriz olsun diye söylemedim.”

İşte bu Mehtap’ın duymaktan korktuğu cevaptı. Bir şey demeyerek dudağını ısırdı.

 Bir saat sonra annesi evde çılgınlar gibi bağırıyordu. “Ben sana boşanma, yuvanı dağıtma demedim mi!” diye.

‘Ne yuva ama!’ diyerek iç çekti Mehtap. Cevap vermek istemiyordu annesine. Konuşursa kalbini kırardı, bu yüzden susmayı seçti.

“Bu kriz de nasıl evini terk edersin!”

 Ardından Cenk de bağırmaya başladı. “Sen ne diyorsun anne! Kıza boşanma mı dedin!”

 Mehtap abisinin kendini savunduğunu, annesine karşı geldiğini duyunca inanamayarak ona baktı.

“Ya ne diyecektim? Aldığın maaş belli..” annesi lafını bitiremeden Cenk hiddetle bağırdı.

“Anne! Ben sana ve Cem’e bakabiliyorsam, pekâlâ Mehtap ve Ahu’ya da bakarım. O deli herife ihtiyacı yok! Yıllarca babama katlandıktan sonra nasıl kendi kızına boşanma dersin!”

 Mehtap belki de ilk kez birinin onu koruduğunu hissediyordu. Zaten karmakarışık olan duyguları öyle ağırlaştı ki kendini tutamayarak ağlamaya başladı.

 Cenk kardeşine dönüp şefkatle sarıldı. “Benim odama geç, ben salonda yatacağım. O oda hepimizin eşyasını alır,” dedikten sonra ergen kardeşi Cem’e seslendi. Oflayarak odadan çıkan Cem ablasına gözlerini devirerek baktı.

“Ablanın valizlerini odaya taşı,” dedi Cenk. “Bundan sonra o oda da üçünüz kalacaksınız.”

“Ama..” diye başlamıştı ki Cem, Cenk ona öyle bir bakış attı ki öfleyerek sustu ve valizleri taşımaya başladı.

 Böylece Mehtap’ın abi evindeki ilk gecesi bitmiş oldu.

2 Comments

  1. Özlem says:

    Bir daha geri dönmez inşallah. 😞

  2. İnsanın sığınabileceği bir abisi olması ne güzel..

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: