SARI ORKİDE – BÖLÜM 28

“KADIN cinayetleri”

3 Ay Sonra

  Erman gibi hasta ruhlu adamlar, asla tam olarak ne istediğini bilmez. Dışarıdan kendilerine çizdikleri profille her türlü avı elde edebilirler, oysaki iç dünyaları avın ta kendisidir. Aslında onlar bu dünyanın en zavallı canlılarıdır. Doğru düzgün sevmeyi bilmedikleri için daima yalnızdırlar.

 Evlenmeyi istedikleri için evlenir, eşlerine sadık kalamazlar. Erkeğin güçlü olduğuna inandıkları için, kadın az biraz sesini yükseltse ellerini kaldırmaktan çekinmezler. Evlendikleri kadının bir insan olduğunu unutur ve ona değersiz bir malmış gibi davranırlar. İncitir, bağırır, kırar, vurur, döker, döver ve en son kadını öldürürler.

 Dünya düzeneği gereği, çocuk sahibi olmayı ister ve baba olurlar. Ama tıpkı koca olamadıkları gibi iyi bir baba da olamazlar. Ve o evde, hasta ruhlu bir babayla büyüyen çocuğun ruhu da büyüdükçe hastalanır. Çocuk erkekse, babası gibi olması kaçınılmazdır. Çocuk kızsa, ileri de babası gibi bir adamla evlenmesi olasıdır. Çünkü o söz doğrudur: Doğdukları ev kaderleridir.

 Kadın cinayetlerinin çoğu, karısı kocasından boşanmak istediği için gerçekleşir. Bu yüzden birçok kadın boşanmanın lafını bile edemez.

 Kadın cinayetlerinin bir bölümüyse, boşandıktan falanca zaman sonra gerçekleşir. Çünkü boşanmış hasta ruhlu adam, karısıyla girmesi gereken yatağa her yalnız girdiğinde, eski karısını düşünür. Ona göre kadın, malı olduğu için aslında hala ona aittir. Ya başka bir erkekle konuşursa? Ya konuşuyorsa? Ya başkalarıyla görüşüyor, buluşuyorsa? Daha da kötüsü, ya tekrar evlenirse… Uyuyana kadar kurar kafasında. Öyle bir kurar ki gerçekmişçesine inanır. Sonra bir sabah düşer eski karısının peşine ve ardından gazetenin üçüncü sayfa haberi olarak çıkar, tek bir cümleyle, diğer binlercesine karışır kadın: “ESKİ KOCASI tarafından öldürüldü.” 

  Kızlarının ikinci yaş günü ayrı ayrı kutlandı. Mehtap, Ahu’yu doğum gününde babaannesinin evine götürdü. Erman kızının ilk doğum gününü düşününce, yüreği büyük bir acıyla yandı. Keşke her doğum günü ilki gibi olabilseydi…

 Ahu ikinci yaşına, önce anneannesinin evinde sürpriz bir pastayla girdi. Bundan Mehtap’ın bile haberi yoktu. Ablası, bir pasta alıp gelmiş ve onunla yeni barışmış olan annesi pastanın mumunu yakarak gülümsemişti. Ahu’nun doğum günü, Mehtap için güzel başlamıştı.

 Aynı günün akşamında kızıyla, eski kayınvalidesinin evine gitti. Ahu ikinci yaşına, babaannesinin evinde, babasının aldığı başka bir pastayla tekrar girdi. Erman, gösterişten uzak, Mehtap’ın bekçiymişçesine kenarda durduğu bu doğum gününden nefret etmişti.

 O günün gecesi, Erman’a zehir oldu. Mehtap’ın olası geleceği onu kahretti. Dahası, kızı ya bir başka adama baba derse, düşüncesi onu öldürecekti.

  Cenk yeni bir ev bulmuştu. Hem daha büyük, hem de işine yakındı. Oraya taşınırlarsa otobüs parasından kurtulacak, işe yürüyerek gidebilecekti. Bunu ailesine anlatırken, herkes sevinçle zıpladı. Üstelik ayyaş babalarından uzaklaşmak istiyorlardı. Son zamanlarda babaları, içip içip kapılarına dayanır olmuştu. Ahu’yu bahane ederek, Mehtap’ı görmek istiyor; sonrasında da torununun yüzüne bakmadan: “Anana söyle bana geri dönsün,” diye yalvarıyordu. Oturdukları bu mahalleden bir an önce taşınmalılardı. Ama bir sorun vardı, her zaman ki gibi…

 Cenk susup, sıkıntıyla iç çekti.

“Sorun ne abi?” diye sordu Mehtap.

“Bulduğum ev, Erman’ın annesinin evine üç sokak uzaklıkta. Ama biliyorsun, iş yerim zaten o civarda.”

“Önemli değil. Boşandığımızdan beri Erman hiç sorun çıkartmadı. Hem belki babasına yakın olmak Ahu’ya da iyi gelir.”

Annesi, “Ya baban gibi sürekli kapımıza dayanırsa?” diye mırıldandı.

“Sanmıyorum. Bambaşka bir adam oldu. Bence hemen o evi tut abi, bir an önce taşınalım buradan.”

 Evin konumu Cenk’i ve annelerini huzursuz ediyor olsa da yapabilecekleri başka bir şey yoktu. Cenk çok uzun zamandır bütçelerini sarsmayacak bir yer arıyor, bulamıyordu.

“Pandemi kısıtlamaları hazır gevşemişken taşınsak iyi olur, hakikaten,” dedi Cenk. “Kısıtlamalar artarsa kımıldayamayız.”

 Ve sonraki hafta hızlı bir şekilde taşındılar. Ev abisinin dediği gibi büyüktü ve nihayet Mehtap’ın sadece kızıyla paylaştığı özel bir alanı olabilmişti. Yeni ev, Erman’a yakın bile olsa, ona iyi gelecekti. İlk defa gerçekten iyi şeyler hissediyordu.

 İki evin tam ortasında bir çocuk parkı vardı. Erman kızını ne zaman isterse o parka götürebilir, ya da Mehtap onu götürdüğünde yanlarına gelebilirdi. Kızının babasıyla dilediği kadar vakit geçirmesini istiyordu. Çünkü Ahu, babasını her özlediğinde ağlayarak annesinden uzaklaşıyor ve ona “anne ııı ııhh.. baba daha çok” diyerek, babasını çok sevdiğini ama annesini sevmediğini haykırıyordu. Kızından duyduğu bu sözler, kocasından yemiş olduğu dayaklardan daha çok canını yakıyordu.

  Taşınmalarının ardından haftalar geçti. Bir pazar günü Mehtap kızının parkta babasıyla vakit geçirişini kenarda bekliyordu. Onların ne kadar uyumlu ve mutlu olduklarını gördü. Baba ve kızı, sanki dünyanın en mutlu iki insanıydı. Erman’ı tanımasa, onun bu dünyadaki en iyi koca ve baba olduğunu düşünürdü. Bunu yapmayı nasıl başarıyordu? İnsanların içinde en muhteşem adam olurken, kendi evinde karısına karşı neden canavara dönüşüyordu?

 Mehtap düşüncelere dalmıştı ki bir adam ona çarptı. Karşılıklı gülüşerek özür dilediler ve adam yoluna devam etti. Mehtap görmemişti ama Erman bir akbaba misali onların gülüşmesini izlemişti. “Kimdi o adam?” “Ne söylemişti, karısına?” “Mehtap onun karısıydı! Başka bir adam ona nasıl gülebilirdi!”

 Salıncaktaki kızını kucağına alarak Mehtap’ın yanına gitti.

“Kimdi o?” ses tonu öyle sert ve soğuktu ki, Mehtap ansızın titredi.

“Kimden bahsediyorsun, Erman?”

“Az önce gülerek konuştuğun adamdan!”

“Deli misin be, çarptı sadece ve özür diledi.”

“Tabi, kesin öyle olmuştur.”

“Ne demek istiyorsun, Erman? Hem sana ne?”

“Bana bak Mehtap, eğer bir adamla ilişkin olsun, yemin ederim kızımı alırım senden!”

“İstersem evlenirim ve sen buna karışamazsın!”

Erman, “Sen öyle san!” diyerek güldü. “Hangi Hâkim, küçücük bir kız çocuğunun üvey babayla aynı evde yaşamasına izin verir, sanıyorsun?”

 Baştan aşağı titredi Mehtap. Aklında evlilik fikri yoktu, Erman’dan boşanalı yarım yıl bile olmamışken, yeni bir evliliği düşünecek hali de yoktu zaten! Ama Erman’ın bu doğru cümlesi onu dehşete düşürmüştü. Hiçbir Hâkim, küçük bir kızın üvey babayla büyümesine izin vermezdi. Belki bir Hâkime, Ahu’yu annede bırakırdı ama bir Hâkim asla..

2 Comments

  1. Esma says:

    Finale doğru çok güzel gidiyor, umarım mehtabın sonu diğerlerine benzemez

  2. Aylin says:

    Mehtap’ın sonunu hiç iyi görmüyorum.. Biraz akıllıysa eğer o adamdan uzaklaşır. Evet kızı var arada ama, koşarak uzaklaşmalı..

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: