YURDAGÜL KİRAZ
-26 ŞUBAT 2015 / Perşembe –
Aptal aptal sırıtıyorum. Ders fizik, hoca tahtayı karalamaktan başka bir şey yapmıyor. Anlattıklarının tek kelimesini bile dinlemiyorum. Son zamanlarda böyleyim: Mutlu.
-06 Ocak 2015 / Salı –
“Beni korumakla görevlendirildiğini söyledin, kimsin?”
“Ne içersin?”
“Bir şey içmek istemiyorum.”
“Buranın sıkma meyve suları var, hangi meyveyi seversin?”
“Neden soruma cevap vermiyorsun?”
Aniden ayağa kalktı. “Ben bize iki nar suyu söyleyip geliyorum.”
Beni bir kafeye getirmişti. Biraz gergin görünüyordu ama bakışlarının derinliği oldukça sertti. Sanki sert yanını saklamak ister gibi davranıyordu. Siyah gözleri iri, kaşları kalemle çizilmişçesine düzgündü. Elleri tuğladan, kolları ve göğüsleri kastan yapılmıştı. Dudağı ince, burnu biçimliydi. Saçları yeni yeni seyrelmeye başlamıştı.
Masaya geri döndüğünde gergin görüntüsünü üstünden atmış gibi bir hali vardı. Kendinden emin bir şekilde sandalyeyi çekip oturdu. “Ben bir askerim,” dedi.
O an hissetmiştim, o bir askerden fazlasıydı.
“Terör örgütünün yeni bir planı var. Şehit çocukları için ve biz sizleri korumakla görevlendirildik.”
“Sana da tesadüf eseri ben mi denk geldim?”
“Hayır. Adını listede görünce kendim istedim. 2011 yılında babam Şehit oldu. Ben de babamın izinden yola devam ettim.”
Ona doğru yaklaştım, fısıldayarak, “Yani, Özel Kuvvet askeri misin?” diye sordum. Başını evet şeklinde salladı. “Baban için üzüldüm, başın sağ olsun.”
“Vatan sağ olsun.”
“Ne zamandır beni takip ediyorsun?”
“Öncelikle takip etmiyorum, koruyorum. Ve bir süredir.”
“Ne kadar daha sürecek? Arkamda birinin yürümesi beni rahatsız ediyor.”
“Bu zamana kadar anlamadın.”
“Beni takip etmeni istemiyorum.”
“Benim yüzümü bile görmeyeceksin. Gölgen gibi olacağım.”
“Yani o patlama olmasaydı.. Bir terör patlaması mıydı?”
“Evet, bir canlı bombaydı.”
Garson elinde nar sularımızla yaklaşınca sustuk ve gittiğinde, Adem’in yüzüne baktım. “Sana ne demeliyim?”
“Dedim ya, bir daha beni görmeyeceksin, o yüzden bana hitap edecek bir kelimeye ihtiyacın yok. Şimdi onu iç ve kalkalım.”
O günden sonra her sokağa çıktığımda, yaşayan bir gölgem olduğunun bilinciyle yürüdüm. Daha emin adımlar, daha tatlı yüz ifadeleri. Sanki sokakta değildim de kendimi mutlu hissettiğim bir çatının altındaydım. Birinin beni koruduğunu bilmek güven vericiydi. Babamdan sonra ilk defa bir erkek tarafından korunuyordum. Galiba beni mutlu eden şey buydu.
Bir daha onu görmedim. Haklı çıkmıştı. Arkama baksam bile göremiyordum. Yalnızca varlığını hissediyordum.
Sonra bir şey oldu… İşte ilk o an hissettim mutluluğu…
-14 Şubat 2015 / Cumartesi –
Başımda kırmızı şapkam, elimde kırmızı eldivenlerim ve tabi üstümde kırmızı kadife kabanım… Günün anlam ve önemini üstümde taşıyordum. Kolumda bir sevgilim yoktu. Kalbim bomboştu ve her an yakışıklı, güçlü, sert bir askere aşık olabilirdi.
Annemin genç yaşta dul kalışı yüzünden hayatımda hiçbir zaman başka bir asker istemedim. Her zaman kendime baktım, görünüşüm önemliydi. Bazen bunun yüzünden annemin daha fazla çalıştığını düşünüyorum. Anneme defalarca başka bir adamla evlenmesini söyledim. Ama o, babamdan başkasını sevemezmiş. Neden bir askerle evlenmişti ki? Askerler evlenmemeliydi. Hep böyle düşünüyordum, ta ki… Onun gözlerinin içine bakana dek.
15 yaşındayım ve muhtemelen yaşım kadar eski sevgili sicilim var. Annem hiçbirini öğrenmedi. Oldukça sinsiydim bu konuda. Bir yanım hep eksikti, babamdan sonra eksik kalmıştı. Bir adamın korumasına ihtiyaç duydum. Annem elinden geleni yapıyor. O kadar çok çalışıyor ki, onun da sevgisine muhtaç kalıyorum. Anlayacağınız korunmaya ve sevilmeye ihtiyacım vardı. Annem ve babamdan bunları göremediğim için, sevgili sicilimi kalabalık tuttum. Sevgiyi ve korunmayı dışarda aradım. Fakat işin içinde aşk olmadığını gördüğüm her ilişkim dibe battı. Gerçekten bir adama aşık olmadım. Sevildim, çok sevildim. Ama sevemedim.
Hayalim: Zengin bir koca bulup 18’ime geldiğimde evlenmekti. Hayır hayır! Şaka yapıyorum.
Annemi ağlarken gördüğüm her an, yeni bir ant içiyordum. Sevgiyi ve korunmayı arama çabalarım bir yana, anneme olan sevgim öteki yanaydı. Onu ağlatan, onu çalıştıran bu hayat… ‘Hayalim: Bize bu hayatı veren, babamı bizden alan o köpekleri ininde gebertmekti.’ Kimseye söylemedim bunu. Asker evlenmemeliydi, çocuğu korumasız, eşi aşksız kalmasın diye. Gerçekten kimseye aşık olmamalıydım. Ardımda gözü yaşlı bir adam ve annesiz bir çocuk bırakmamak için. Aşk benim için yalnızca eğlence olmak zorundaydı. ‘Çünkü hayalim: Asker olmaktı.’ Görünüşüm önemliydi, pahalı şeyler giyiyorum. Çünkü kendimi kamufle etmem gerekiyor. Annem asker olmayı istediğimi öğrenirse buna asla izin vermez. Bu yüzden askeri liseye kayıt olamadım.
Şimdi, bir adamın, hatta güçlü bir askerin beni koruduğunu bilmek mutluluk veriyor. Öyle uzun zaman olmuştu ki, bir asker tarafından korunmayalı.. Adem’in gölgem oluşu, babamın huzurunu hissettiriyordu bana. Mutluydum, babam yeniden yanıma gelmiş gibiydi. Fakat dikkat etmek zorundaydım. Ona aşık olmamalıydım.
Kırmızılar içinde sokak sokak geziyordum. Başıboş gezmeyi oldum olası sevmişimdir. Annem evde olmadığı için, tek başıma duvarlar arasında kalmaktansa gezmeyi tercih ettim.
Güneş batmış, günün kızıllığı karanlığa dönüşüyordu ve ben hala Beyoğlu sokaklarında dolanıyordum. Yokuş aşağı indim, ardından sola saptım. Sokakta kimse yoktu. Adem’in arkamdan gelip gelmediğini kontrol edebilmek için arkama baktım. Kendini öyle güzel saklıyordu ki, bazen hissettiğim varlığından şüphe ediyordum. Onu görmeyi istiyordum, belki de bu yüzden saatlerce yürüyor, bir belanın beni bulmasını bekliyordum. Belanın geleceği falan yoktu. Onu göreceğim de… Derken, önüme döndüğümde biri çıktı karşıma. Eski sevgilimdi. Burnunu içine çeke çeke bana yaklaştı.
“Neden böyle bir günü yalnız geçiriyoruz?” diye sordu. Onunla dört ay önce ayrıldık. Çok kıskançtı ve giydiklerime karışıp duruyordu. Bir ay çıktıktan sonra katlanamadım ve onu terk ettim. “Seni özlüyorum Yurdagül.” Elini koluma koyup okşadı. “Seni çok özlüyorum.”
Sertçe elini ittim. “Git başımdan Sinan. Ben seni özlemiyorum!”
“Hayır, özlüyorsun!” Bu kez iki elini birden kollarıma koyup, beni kendine çekti.
“Bırak beni!”
Başını iki yana sallayarak dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Tüm gücümle onu itmeye çalışırken, dudağı dudağıma değmesin diye başımı çevirdim. Tam o sırada bir el, Sinan’ı omzundan tuttuğu gibi çekti.
Adem, “Sana bırakmanı söyledi!” diyerek yumruğunu, Sinan’ın yüzüne indirdi.
Gözlerim dehşetle açılmış vaziyette onları izliyordum. Adem’den yayılan öfkenin Sinan’a yumruk olarak inişine defalarca tanık oldum. Sinan yerde, Adem de onun üstündeydi. Az daha hareket etmezsem Sinan ölecekti. Kendimi toparlayıp Adem’in omzuna elimi koydum. “Adem…” diye mırıldandığım an, Sinan’a dönük yüzünü bana çevirdi. “Ölecek, bırak onu gitsin.” Omzundaki elimi sertçe itip ayağa kalktı.
“Seni bir daha bu kızın etrafında görürsem yaşatmam!” diye kükredi.
Korkmuş ve afallamış halde ayağa kalktı Sinan. Suratıma bile bakmadan koşmaya başladı.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun!” diyerek haykırdım.
“Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun! Seni korumaya çalışıyorum ve sen gidip…”
“Beni eski sevgilimden mi koruyorsun?” Kaşları çatık halde soluk verdi. “Teröristlerden koruduğunu sanıyordum.”
“Seni her şeyden koruyorum, Yurdagül!” Bir anlığına susup gözlerime baktı. “Görevim bitene kadar yanında erkek sinek bile istemiyorum!”
Alaycı bir edayla güldüm.
“Ne malum onun terörist olmadığı? Ve ayrıca bu konu tartışmaya açık değil Küçük Hanım! Anlaşıldı mı?”
“Ben asker değilim! Benimle bu ses tonunda konuşamazsın!”
“Yürü hadi eve gidiyorsun!”
“Bana emir veremezsin! Ayrıca gün daha yeni başladı, eve falan gitmiyorum.”
Gözlerini sıkıca yumup, derin bir nefes alarak, ellerini yumruk yaptı. Gözlerini geri açtığında biraz daha şefkatli bakıyordu. “Şimdi, lütfen eve doğru yürümeye başla.”
Başımı aşağı eğdim. “Bugün sevgililer günü.”
“Türklerin böyle bir günü yok.”
Gözlerimi kısarak başımı kaldırdım.
“Bana öyle bakma. Ben bir Türk Askeriyim. Böyle günlere önem vermeyi bırak, adını bile anmam. Şimdi düş önüme, bir daha demeyeceğim.”
Başka bir şey söylemeden evin yolunu tuttum. Biraz yürüdükten sonra yine kayboldu. Artık şüphelerimde emin olmuştum: O, sadece bir asker değildi. O bir komutandı.
O günden beri başımı belaya sokmuyorum. Hissettiğim mutluluk bana yetiyor ama yakın zamanda onu tekrar görebilmek için başımı belaya sokacağım. Çünkü onu özledim.