– CELLAT –
Annesinin günlüğüne tiksinerek bakıyordu Nergis. Bir abisi olduğunu öğrendikten sonra bulmuştu günlüğü, şansına kilitli değildi. Saatlerce sayfalarını karıştırmış, Pamir’den başka bir isim okumamıştı. Ona o kadar çok takılmıştı ki, annesinin kendisinden önceki hayatına dair yazdıklarını görmemişti bile. ‘Kendi adı abisi kadar geçmiyor diye.’ En sonunda fırlatıp attı günlüğü ve ilk andını o gün içti. Günlüğü kilitledi, annesinin çekmesine geri koydu.
“Oğlun kadar sevebilseydin beni, hiçbiri olmayacaktı anne. Keşke beni de terk etseydin, böylece yanımda olmana rağmen annesiz kalmanın acısını değil, hiç olmayan varlığının acısını çekerdim. Belki o zaman ben de oğlun gibi bir polis olabilirdim. Beni Cellat sen yaptın anne…” demişti, annesini son gördüğünde.
Başını iki kolu arasına sokup, dirseklerini bacaklarına dayadı. On dokuz yaşındaydı. Tüm ailesini acımasızca katletmişti. Güçlü ve korkunç biriydi.. Öyle olmaya çalışıyordu. Ama değildi, güçsüz ve zavallıydı.
Zilin çaldığını duydu. Bu ev her gün insanlarla doluyordu. Kimseyi görmemek, rol yapmak zorunda kalmamak için odadan çıkmıyordu. Birgül iyi bir kadındı, anlayış gösteriyordu. Ama yine de bazı geceler Birgül’ü ve Arif’i uykularında boğmayı istiyordu. Öldürmeye karşı bir açlık duyuyordu. Bir insanın karşısında zavallıca çırpınışını izlemek için yanıp tutuşuyordu.
Odanın kapısı tıklanırken açıldı. Bir erkek sesi, “Girebilir miyim?” dedi.
Başını kolları arasından çıkarıp kapıdaki sırığa bakınca, olmayan keyfi tamamen kaçıverdi. “Zaten girdin,” diye tersledi.
İçeri girip kapıyı örttü Orhan. “Beni hatırladığını varsayıp tanıtma faslını geçiyorum,” diyerek kızın karşısındaki koltuğa oturdu.
“Abimle ilgili mi geldin?”
“Hayır. Seni götürmeye geldim.”
“Ne? Nereye?”
“Bana, evime.”
Sol kaşını kaldırarak (tıpkı Pamir gibi) Orhan’a baktı. “Espri sana yakışmıyor.”
“Espri yapmıyorum. Seni alıp kendi evime götüreceğim. Birkaç gün misafirim ol. Ardından seni abinle tanıştırayım,” bir anlığına susup, Nergis bir şey söylemeden devam etti. “Ev halkıyla vedalaşman için sana zaman tanırım. Akşama kadar bu evde kalmaya devam edebilirsin. Akşam iş çıkışı gelip seni alırım.”
Omuzlarını silkti kız. “Neden seninle geleyim ki?”
“Çünkü abine giden yol benim,” dedikten sonra ayağa kalktı. “İşten çıkınca geri geleceğim,” diyerek arkasını döndü Orhan.
“Ya gelmek istemiyorsam?”
Kapıyı açtı ve başını Nergis’e doğru döndürdü Orhan. “Benim polis olduğumu unutma,” diyerek odadan çıktı.
Öfkeyle ayağa fırladı Cellat. Tam arkasından gidip bağıracaktı ki, masum kız rolünü takındığını hatırladı. Dişlerini sıkarak yatağa oturdu. ‘Bu sırık kim oluyordu da koca aileyi katleden Cellat’a kafa tutuyordu?’ Ondan hiç hoşlanmamıştı Cellat.
“Demek, sevgili abimi yardımcısıyla beraber gömeceğim,” diye mırıldandı. “Sorun değil, ben de zaten çok susamıştım.”
ORHAN
Bunu yaptığı için kendine yeteri kadar küfür edecek vakti olabilecek miydi, onu bile bilmiyordu Orhan. Arif ve Birgül masumdu. Evlerine aldıkları Cellat’ın da masum olduğunu düşünüyorlardı. İki masum insanı, korkutucu Cellatla baş başa bırakamazdı. Nergis’i kendi evine götürmek için bu yüzden gelmişti. Arabasını kaldırıma park etti ve eve doğru yürüdü. İş çıkışı Pamir ayağına dolanıp, hastaneye gitmek istemeseydi, daha erken gelecekti. Bir buçuk saat rötar yapmıştı. Kim bilir, bu bir buçuk saat belki de ömründen armağan edilmişti.
Kafasında basit bir plan oluşturdu Orhan. Fakat ne kadar tedbirli olursa olsun, evine bir katil alıyordu. Ya mesleği ya canı ölüme doğru yürüyordu.
Zile bastı ve derin bir nefes aldı. Arif ve Birgül, Orhan’ın Nergis’i götüreceğini biliyordu. Pamir’le kardeşini kendinin bir araya getirmesi gerektiğini öne sürmüştü. “Uygun zamanda, uygun anda onları tanıştıracağım,” demiş ve eklemişti, “Pamir, Nergis’in size geldiğini lütfen bilmesin. ”
Kapıyı Arif açtı. Orhan’ı içeri buyur etti. Yemek yemeden bırakmayacağını söyleyerek ısrar etti. Orhan evde annesinin beklediğini söylediyse de ısrarlarını kıramayıp masaya oturdu. Evet, Orhan’ın annesi hastanede kalıyordu ama Arif’in bu detayı bilmesine gerek yoktu. Ne de olsa kültürümüz, aynı çatı altında gencecik bir kızla, otuz küsur yaşında bir adamın baş başa kalmasını uygun görmüyordu.
Yemekten sonra, Orhan Nergis’in hazırlanmasını beklerken, “Arif Bey, müsaitseniz yarın Pamir’i alayım size getireyim,” dedi. “Ona adresinizi almayı unuttuğumu söyledim. Ama ben bir kılıf bulurum.”
Gülümsedi Arif. “Yemek yemeden gelin.”
Nergis elinde ufak bir çantayla odadan çıktı, Birgül ve Arif’le vedalaştı. Orhan’a dişlerini sıkarak bakıp ayakkabılarını giydi.
Orhan da Arif ve Birgül’le vedalaşınca evden ayrıldılar.
Dikiz aynasından, arkasında oturan kıza baktı Orhan. Camdan dışarıyı seyrediyordu. Öyle masum görünüyordu ki.. İsteksizce içi titredi. Gözüne hemen Timur’un cansız bedenini getirdi. Bu kız, 7 yaşında bir çocuğa işkence etmişti. Yutkundu. Bütün gücüyle direksiyonu sıktı.
Yol boyu aralarında hiçbir konuşma geçmedi. Eve girdiler, Orhan Nergis’e kendi odasını verdi.
Nergis etrafa şöyle bir bakınıp, “Annen ve baban nerede?” diye sordu. “İkimiz mi kalacağız evde?”
“Korkmana gerek yok. Burada güvendesin.”
“Komşuların ya da ailen ne der?”
Kahkaha atarak duvara yaslandı Orhan. “Kimse bir şey demez.”
“Demek evine sık sık kadın getiriyorsun?”
Gözüyle oturma odasını işaret etti. “Sohbet etmek istersen oturacağım biraz,” dedikten sonra mutfağı gösterdi. “Yemek yapmayı bilmiyorum. Bu yüzden evde yemek yok. Eğer yemek yapmayı biliyorsan, evde yalnızken istediğini yapabilirsin. Alışveriş için bana liste yap, ben ne gerekiyorsa alırım.” Kaşını kaldırdı. “Ama sakın evimi yakma!”
Nergis gözlerini devirerek, “Hobilerim arasında ev yakmak yok, merak etme,” diye mırıldandı.
Orhan oturma odasına geçerek, koltuğa uzandı ve televizyonu açtı. Nergis’te arkasından gelip, “Evinde kitap var mı?” diye sordu.
Televizyonun yanındaki dolabı işaret etti Orhan. “İstediğini alıp okuyabilirsin.”
Nergis dolaptaki kitaplara göz gezdirirken kısık sesle kıkırdadı ve yüzünde alaycı bir ifadeyle karşısındaki koltukta uzanan sırığa döndü. “Sadece polisiye roman vardır diye düşünmüştüm. Burada aşk romanı bile var,” diyerek bir kitabı çıkardı ve ismini okudu. “Büyülü Öpücük,” kaşlarını kaldırarak Orhan’a sırıttı. “Senin gibi düz bir adamın aşk romanıyla ne işi var?”
Orhan gözlerini devirip, ‘onlar annemin’ demek istediyse de istifini bozmadan, “Benim düz bir adam olduğumu da nereden çıkardın?” demekle yetindi.
Alaycı bir şekilde omuz silkti Nergis. “Polis olmanı kullanarak beni kendi evine getirdin. Neden yaptın?” Orhan cevap vermeyerek, televizyondaki kanalı değiştirdi. “Kabasın biliyor musun?”
Kızın yüzüne bakmadan, “Emin ol, abin kadar kaba bir adam değilim,” diye mırıldandı Orhan.
Dolabı kapatıp tekli koltuğa oturdu kız, “Abimden bahsetsene, nasıl biri?” diye sordu.
Orhan televizyonu kapatıp doğruldu. Ayaklarını altında toparlayarak Nergis’in mavi gözlerine baktı. “Sert bir adam Pamir, böyle buz gibi bir şey. Sanırsın, annesi onu buzlukta doğurmuş. Öyle soğuk! Gaddardır da. Herkes korkar ondan. Hatta bir keresinde karısının katil olduğundan şüphelendi. Direk tutukladı karısını. Gözünün yaşına bakmadı. O tam bir Başkomiser. Katillere asla acımaz. En yakını bile olsa.” Susup Nergis’in tepkisine baktı. İstifini bozmayınca kız, devam etti. “Tabi karısının masum olduğu ortaya çıkınca, sorun da kalktı.” Omuzlarını silkti. “Pamir’i anlatacak çok kelime yok. İri ve ürkütücü bir adam o.”
Kucağına koyduğu kitaba baktı Nergis. “Kitap okur mu?”
“Kitapları seviyorsun, değil mi?”
Başını evet şeklinde salladı.
“Bizim kitap okumaya vaktimiz olmuyor ki, sevebilelim.”
“Anladım,” diyerek ayağa kalktı. “Ben artık yatsam iyi olacak. Okumaya bu kitaptan başlarım. İyi geceler.”
Nergis odadan çıkınca koca bir iç çekti Orhan. Tahmin ettiğinden daha zor olacaktı. Çok daha zor ve Orhan ne yapacağını hiç bilmiyordu.