CİNAYET TOHUMU / LALE DALI / FİNAL

  Dirseğini yastığa, başını avucuna koyarak doğruldu Fulya. Pamir’e seslendi. Gecenin bilinmeyen bir saatiydi. Uyuyamıyordu. Kocasına bir kez daha seslenince, Pamir yüzünü yastığa bastırıp, “Hıı?” diye mırıldandı. Fulya hafifçe Pamir’in kolunu dürttü. “Sana söylemek istediğim bir şey var.”

Pamir pofurdatarak söylendi. “Sabahı bekleyemez misin?”

“Bekleyebilirim sandım ama uyuyamıyorum.”

 Yüzünü kaldırıp, kısık gözlerle karısına baktı. “Seni dinliyorum?”

“Ben bugün bayıldım,” deyince Fulya, birden doğruldu Pamir. Tam sorularını peş peşe soracaktı ki,

 Fulya olanları sakince anlattı.

“Ne dedi doktor? Kötü bir şey mi var? Hasta mıymışsın?” ağzını kapatmadan soru yağmuruna tutunca, Fulya birden söyleyemedi. Pamir niye bu kadar panik olmuştu bilmiyordu. Ama olmuştu işte. Ellerini karısının kollarına koyup hafifçe sarstı. “Söylesene Fulya, ne dedi doktor?”

 Gülümsedi Fulya, elini karnına koydu ve, “Bebeğimiz,” diye mırıldandı. “Bebeğimiz olacakmış,” demesiyle, kocasının, kollarında olan elleri kaydı, bakışları dondu. Sanki aklı başka yerde donmuştu. Boş, öyle boş bir bakışla baktı ki Pamir; içini korku saldı Fulya’nın, boğazına koca bir yumru oturdu. “Bir şey söylesene, sevinmedin mi?” diye sordu, sesini kaybettiğini sanarak.

 Aklı hakikaten de başka yerdeydi Pamir’in, kulağında çınlayan seslerin sahnesinde kaybolmuştu…

“Pamir Bey, ben doktorunuz Caner Altun. Dokuz mart günü hastanemizde yaptırdığınız testin sonucu için aradım sizi.”

“Buyurun Doktor Bey, sizi dinliyorum.”

“Maalesef Pamir Bey, siz baba olamazsınız.”

  Karısının korku dolu yüzüne baktı Pamir. “Hamile misin?”

 Yutkunarak başını salladı Fulya.

“Hamilesin…” diye mırıldandı.

“Neden sevinmedin?”

 Alaycı ama acı dolu bir tavırla güldü Pamir. “Sevinmeli miyim?”

“Tabi ki de sevinmelisin Pamir. Sonunda bebeğimize kavuşacağız.”

 Sessizce başını salladı Pamir.

Küçük Pamir, koluna burnunu sile sile koşuyor. Bağcıkları yine açık, ayakkabısına vuruyor.

“Anne! Anneciğim, geliyorum, seni kurtarmaya geliyorum!”

Yüzü kan içinde yerde yatıyor annesi. Tepesine dikilmiş yine o adam.

“Bırak onu!” diyerek adama tekme atıyor Küçük Pamir.

Tek hamleyle Küçük Pamir’i kolundan tutup çekiyor, Adam.

“Bana bak velet! Bundan sonra bana baba diyeceksin! Ben senin baban olacağım! Ananın da kocası! Duydun mu!”

“Hayır, sen benim babam değilsin!”

“Senin bir baban var mı ki? Kim bilir kimden peydahladı seni!”

“Yalancı pisliğin tekisin sen! Baba falan demeyeceğim sana! Annemin kocası da olmayacaksın!”

Okkalı bir tokat attı Adam, Küçük Pamir’e. Yere düştü.

“Beni affet oğlum” diye fısıldadı annesi.

Adam koca parmağını, Nurperi’nin gözüne doğru sallayarak eğildi. “Yarın bu iş bitecek!” dedi ve çekip gitti.

 “Ağlama anne, ben seni korurum.”

Oğlunun yüzünü sevdi kadın, öptü, kokladı… Sarıldı oğluna.

“Seni her zaman en çok ben seveceğim oğlum. Herkesten çok… Ölüp gitsem bile, en çok ben seveceğim. Bunu unutma olur mu? Seni çok seviyorum Pamir.”

“Ben de seni çok seviyorum anne. Hatta ben sadece seni seveceğim, sen yeter ki üzülme.”

 Yerde sarmaş dolaş uyudu anne-oğul.

 Gecenin orta yerinde uyandı Küçük Pamir, içi huzursuzdu. Dirseğini yere dayadı, çenesini avucunun içine koydu ve doğruldu. “Anne?”

“Hıı?”

“Uyansana.”

“Ne oldu Pamir?”

“Sana bir şey soracağım.”

“Sabahı bekleyemez misin?”

“Denedim. Bekleyemedim.”

Başını kaldırıp kısık gözlerle oğluna baktı Nurperi. “Seni dinliyorum?”

“Benim bir babam var, di mi?”

Gözlerini kaçırdı Nurperi, yutkundu, yüzünü korku sardı. “Sana bunu anlattım.”

“Anne, o adam dedi ya..”

“Sen onun dediğine ne bakıyorsun!”

“Ama babamın adını bile bilmiyorum.”

“Sen benim oğlumsun. Bunu bilsen yeter. Tamam mı?”

“Yani benim bir babam yok…”

“Pamir…”

“Peki söyle o zaman, söyle!”

“Neyi söyleyeyim?”

“Babaanne olmak istiyorsun ama ben nasıl baba olunur onu bile bilmiyorum. Hiç, bir baba görmedim ki, babalık yapmayı bileyim.”

“Olma o zaman oğlum. Baba falan olma.”

“Ya verirse Allah bana çocuk?”

“Pamir! Gece gece amma soru sordun! Kapat gözlerini uyu!” deyip koydu başını.

 Uyuyamadı Küçük Pamir, oturdu ve ellerini açtı.

“Ne yapacağım ki ilerde… Allah’ım, ben baba olmayayım olur mu, nasıl bakarım ki o çocuğa? Bilmiyorum.. Baba nasıl olunur, baba ne yapar; hatta baba kimdir, nedir.. Hiçbir şey bilmiyorum. En iyisi mi ben baba olmayayım.”

“Öyle dualar etme Pamir. Karın çocuk isterse görürsün!”

“Anne! Beni korkuttun! Uyudun sanmıştım!”

“Ciddiyim. Evlenip mutlu bir yuva kurmanı istiyorum. Böyle dualar etme. Çocukların duası kabul olur.”

“Tamam, kabul olursa, çocuğumuz olmaz işte, ne güzel.”

“O zaman başkasının çocuğuna babalık edersin.”

“O ne demek?”

“Karın çocuk diye tuttursa, aldatır demek!”

“Aldatmak ne demek?”

“Uyu artık!”

  Evli bir adam olduktan sonra, çocukken ettiği duanın kabul olduğuna inanmıştı Pamir. Baba olmayacaktı. Fakat annesinin söylediği o cümle, hiçbir zaman kulağında çınlamamıştı. Şimdiye dek…

“Bebeğimiz olacakmış.”

“Maalesef Pamir Bey, siz baba olamazsınız.”

“Karın çocuk diye tuttursa, aldatır…”

DEVAMI VAR…

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: