SARI ORKİDE / BÖLÜM 1

“ARKADAŞLIK”

  Bu Mehtap’ın altı yıllık okul hayatının bilmem kaçıncı devlet okuluydu. Nihayetinde onu kabul edecek okul kalmamasından endişeliydi. Babasının okuldaki müdüre ya da öğretmenlerden birine kafayı takması sonucunda soluğu yeni bir okulda alıyordu. Bu durum artık canına tak etmek üzereydi. Babası yüzünden ne bir yere ait hissetmiş ne de arkadaşı olmuştu.

Yeni sınıfından içeriye girerken omuzlarını silkerek iç çekti.

 İçeride herkes birbirini tanıyor, gülüşüp şakalaşıyordu. Boş bir sıra görünce gidip oturdu. Sınıfta iki farklı kız grubu, iki farklı oğlan grubu olması dikkatini çekti. “İnekler ve arka sıradakiler” diye düşündü. Ama kimin inek kimin arka sıra olduğunu bilemedi. Sonradan, iki farklı sınıfın karıştırıldığını ve hepsinin inek olduğunu öğrenecekti. Olduğu sınıf, okulun en iyi sınıfı, altıncı sınıfın en inek şubesiydi. Babası ona niye bunu yapıyordu? İnekler sıkıcı olurdu.  

Kısa sürede iki farklı sınıfın inekleri kaynaştığında Mehtap yine dışta kaldı. Zaten her an babasının onu okuldan almasını beklediği için arkadaşlık kurmayı istemiyordu.

 İlk dönemin ortasına gelindiğinde şubeler arası futbol maçı düzenlendi. Takım hızlı kurulmuştu. Ayrıca sınıfın dans grubu vardı ve grubun kızları maçta amigoluk yapacaktı. Dans grubundaki kızların arasında Mehtap’ın geldiği ilk günden beri sinirini bozan Eylül de vardı. Eylül okulun en eskilerindendi ve onu tanımayan hiç kimse yoktu. Onun grubu okulun en popüler kızlarından oluşuyordu. Eylül’ün maçta amigoluk yapmayacağını duymuştu. Gruptaki diğer kızlar onun bu tavrına çıldırıyordu. Mehtap ilk o zaman arkadaşlık kurma isteği duydu. Ayrıca her şeye maydanoz olan Eylül’ün bu önemli maçta niye olmak istemediğini merak ediyordu. Üstelik futbol takımındaki tüm erkeklerle Eylül’ün arası iyiydi, hepsi onun maçta destekçi bari olması için ölüp bitiyordu.

 Mehtap farkında olmadan Eylül’e diş bilemiş, onun oluşturduğu boşluğun içine kendini sokuvermişti. Amigo takımına alınırsa tüm ponponları kendisinin getireceğini söyleyince kızlar onu kabul etti. Ama maç gününe kadar Eylül’ün niye çıktığını öğrenememişti.

  Maç günü gelip çattığında Eylül’ün karşı takımın saha oyuncusuyla (ona gol kralı derlerdi) kavga ettiğini gördü. Merakına yenik düşüp saklandı. Karşı takım, okulun haylaz şubesiydi ve belli ki futbolda onlardan daha iyilerdi.

 Eylül ve oğlanın kavgası hararetlendiği sıra, karşı takımın kalecisi yanlarında bitti. Oğlanı tutup çekiştiriyor, Eylül’e de onlara ihanet etmiş gibi bakıyordu. Eylül sıktığı yumruğunu saklayarak kenara geçip oturdu. Kendi takımları Eylül’ün geldiği görünce maçı alacaklarına dair tezahüratta bulunmuşlardı. İşte o an Mehtap, diğer oğlanın yüzündeki o ifadeyi gördü: “Aşk ve öfke.”

 Maç boyu Eylül’le oğlanın arasında garip bakışlar gidip geldi.

 Mehtap, Eylül hariç herkese ponpon getirmişti. Kızlardan biri, Eylül’e neden getirmediğini sorunca omuz silkti.

“Gelmeyecek sanıyordum.”

“Ah, saçmalama. O burada olmazsa maçı alamayız. Gelmesi için annesine bile yalvardık.”

“İyi de niye gelmezse kazanamazmışız?”

Kız, Eylül’ün az önce tartıştığı oğlanı gösterdi. “Berk, o okulun gol kralı ve sevgililer. Biz bu seneye kadar aynı sınıftaydık, o yüzden sorun yoktu. Şimdi rakip olduk. Anlıyor musun? Eylül’ün rakip takımın amigosu olması Berk’i deli ediyor.”

 Sonra da kız kendi ponponun birini Eylül’e vermişti. Mehtap kendi kendine söylendi. “Bu yaşta ne sevgilisi be, iğrenç!”

 Maçı onlar kazanmıştı. Çünkü Berk ilk yarıda öyle çılgına dönmüştü ki, ikinci yarıda onu yedeklere çıkarmışlardı. Maç bittiğinde ise kendi takımlarının saha oyuncusu üstündekini çıkarıp Eylül’e koşmuş, sevinçle kızı kucağına alıp döndürmüştü. Mehtap o an nedenini bilmediği şekilde kahkahaya boğuldu. Maçtan sonra Berk ve Eylül muhtemelen ayrılacaklardı. Acaba her şeyi elde eden popüler kızın aşk acısı nasıl olurdu? Bu düşünce Mehtap’ı tekrar güldürdü.

 Bunu düşünen sadece Mehtap olmamalıydı ki, maçtan sonraki günlerde Eylül’e gelen çıkma teklifleri dudak uçuklatmıştı. Tüm bunlar onun Eylül’e olan nefretini kamçıladı. Ama Eylül, popüler bir kızdan beklenmeyecek bir şey yaptı. Kimsenin teklifini kabul etmediği gibi Berk’ten de ayrılmadı.

 Diğer sene sınıfta Eylül yoktu. Babasının onu koleje aldığını konuşuyorlardı. İlk defa gittiği okulda popüler kız gitmiş, kendi kalmıştı.

  Üç sene, tam üç sene sonra lise sırasında can sıkıntısından patlamak üzereyken kapıdan içeri bir kız girdi. Ona bakıyor ve gülümsüyordu. Mehtap başta kızın salak olduğunu düşündü. Kız ona doğru el sallayarak gelip, sırasına oturana kadar onun Eylül olduğunu anlamamıştı.

“Tanıdık bir yüz görmek öyle harika ki!” ve Eylül birden ona sarılmıştı.

Mehtap şaşkınlıktan onu nasıl tanıdığını bile soramamıştı. Ama bir süre sonra aklına gelen ilk şey Berk oldu.

 Eylül sorusuna güldü. “Hala birlikte değiliz. O zamanlar çocuktuk, değil mi? Okuldan ayrılınca, Berk’in kıskançlığı eziyet boyutuna ulaştı. Durmadan, kolejde zengin birini bulup onu terk edeceğimi söyleyip duruyordu. En sonunda dayanamadım ve birbirimizi daha fazla yormadan, kırmadan yollarımızı ayırdım.”

Anlamış gibi başını salladı. “Etrafında o kadar erkek varken neden Berk’leydin?” Bu soruyu sorana kadar yıllardır içinde tuttuğunu fark etmemişti.

Omuz silkti Eylül. “O Berk’ti çünkü. Yaptığım onca şeye rağmen bana katlanıyor ve beni seviyordu. Sana bunu uzun uzun anlatırım. Ne de olsa bundan sonra birlikteyiz,” diyerek göz kırptı.

 İşte onların arkadaşlıkları böyle başladı.

2 Comments

  1. Ahsen says:

    Yine çok güzel… 🥰 Tadı damağında kalıyor ☺️❤️

  2. Kübra says:

    👏🏻👏🏻👏🏻

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: