“Kadın Olmak”
Bu kez dediğini yaptı Erman. Bir psikiyatriste gitti ve ilaç tedavisine başladı. Artık işten eve geldiğinde bir kuzu kadar uysal oluyor, yemek yedikten bir süre sonra uyuyordu. Ne Mehtap’la ağız dalaşına giriyor ne de onu yatağa istiyordu. Sadece yemek yiyor, tuvalete ve işe gidiyor ve uyuyordu. Günden güne robotlaştığını fark etmesi çok uzun sürmeyecekti.
Mehtap’ın eve dönmesi Eylül’ü çıldırtmıştı. İlk birkaç hafta görüşmemişler ama sonra ikisi de birer adım atmak zorunda kalmıştı. Sonuçta birbirlerinin tüm hayatlarını ve huylarını biliyorlardı. Hem artık Erman ikisinin görüşmesine karışmıyor, hatta daha çok görüşmeleri için karısını kendisi götürüyordu. Eylül’ün Erman’a olan düşman bakışları değişmemişti ama Erman’ın ona karşı tüm düşünce ve davranışı değişmiş, o korkunç günlerde karısının yanında olduğu için Eylül’e teşekkür bile etmişti. Eylül, Erman’daki bu değişimin, büründüğü rol olduğuna emindi. Mehtap’sa kocasının iyileştiğini dile getiriyordu.
“Gördün mü, Eylül? Herkes iyileşebilir,” deyip duruyordu.
Eylül nihayetinde akışına bırakıp, kendi hayat telaşıyla savruldu. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Mehtap ve Erman’ın hayatı hiç olmadığı kadar yolundaydı. Eylül’ün ki yokuş aşağı taşlara takılmakla meşguldü.
“Nikah günü almamız lazım,” dedi Eylül. “Ama bil bakalım ne yok?”
Mehtap arkadaşının sıkkın suratında cevabı gördüyse de dudağını ısırarak sustu.
“Tabi ki damat!” diyerek iç çekti Eylül. “Nikah tarihi almalıyız diyor ama uçağa atlayıp gelemiyor. Nikahı bir an önce yapmamız lazımmış ama düğünün ne zaman olacağı muallakmış! Bir diyor, ben Türkiye’ye geleceğim, sonra da diyor, ben gelemem senin gelmen lazım. Ee, tabi benim gitmem için de başvuru yapmamız lazım. Almanya ne zaman beni kabul ederse o vakte kadar evli ve ayrı olacağız. Galiba hayatımın sonuna dek yalnız kalacağım, Mehtap.”
“Saçmalama, niye yalnız kalasın? Hem ben varım.”
Gözlerini devirdi. “Hangi manada dediğimi biliyorsun. Baştan beri bu düğün saçmalığı şeylerin çoğunu tek başıma yapıyorum. Üstelik istemediğim şeyler için koşturup duruyorum. Evlenmeyi bile isteyen ben değildim ki!”
“Nasıl yani? Serhan’la evlenmek istemiyor musun?”
“İstiyorum ama her şey belirsiz, benim gibi planlı ve takıntılı biri için tüm bu yaşananların işkenceden farkı yok.”
“Almanca dersleri de felaket değil mi?”
“Elbette felaket! Türkçe dışında tüm dillerden nefret ediyorum!”
“Tamam, hadi kalk. Belgeleriniz hazırsa nikah günü almaya birlikte, şimdi gidelim. Bunu yalnız yapmana izin vermem.”
Koca bir iç çekerek başını salladı Eylül.
İki arkadaş Fatih Belediyesi’nin nikah dairesinden içeriye girdi. Şanslarına hiç sıra beklememiş, randevu almalarına gerek kalmamıştı.
Odadan içeriye girdiklerinde masa başında oturan erkek memur “ne var” dercesine bakışlarını kızlara dikti.
“Nikah günü almak istiyorduk,” dedi Eylül.
Memur ikisi işaret ederek güldü. “Siz mi?”
Eylül boştaki elini yumruk yapıp başını salladı. “Evet biz alacağız, Türkiye’nin ilk eş cinsel evliliği olacak, itirazınız mı var?”
Memur gözlüğünü çıkararak masaya koydu. “Bu yasal…”
Eylül, “Ah, elbette yasal değil!” diyerek çemkirdi. Belgeleri havaya kaldırarak salladı. “Nişanlım yurt dışında, vekaleti ben de. Acınası ve yalnız gelin adayı olmamak için arkadaşımla geldim. Ama ne yazık ki işlemimizi sizin gibi cinsiyet ayrımı yapan bir geri kafalı yapacak, bugün sanırım daha kötü bir şey olamaz,” dedikten sonra adamın karşındaki sandalyeye oturup dosyayı masaya bıraktı.
Mehtap ve Memur şaşkınlıkla önce birbirlerine sonra da sinir küpü gelin adayına bakakalmıştı.
Adam evrakları tek tek incelerken Eylül bir ayağını hızla yere vuruyordu. Mehtap karşısındaki sandalyede sessizce oturuyordu.
“Soyadımın kalmasını istiyorum,” dedi Eylül. “İşlem yapmadan önce belirtmem gerekiyormuş sanırım.”
“Hayatınızın bundan sonraki döneminde iki soy ad kullanmak istediğinize emin misiniz?” Memur sonradan bu soruyu sormamış olmayı dileyecekti.
“Siz ona kısaca, ‘müstakbel kocanızın izni var mı?’ desenize. Biz kadınlar evlenirken kütüğümüzü değiştirmek zorundayız, ki bu dünyanın en saçma şeyi! Bir de soyadımızı bırakmamız bekleniyor. Yani bunca zaman yaşadığımız insan olmaktan çıkıyor ve bir adamın himayesi altına giriyoruz, değil mi? O halde her şeye siz erkekler karar verme hakkını bulabilirsiniz, pekala. Sonuçta kadını kütüğüne ve soyadına alan sizsiniz. Ama hayır, ben kimsenin himayesini altına girmem. Kütüğümü değiştirmek zorundayım diye soyadımı, bugüne kadar olduğum kişiyi de değiştiremem!”
Memur o sırada içinden, “nerden çattım bu deliye!” demiyorsa helal olsun. “Siz yine de ben işlemlerinizi bitirene kadar düşünün. Sonuçta iki soyadı kullanmak zor olabilir.” Memurun da Eylül’den aşağı kalır yanı yok gibi ha?
Eylül tekrar bir şey söylemeden Mehtap kolunu tutarak kendine doğru çekti. “Islak odun bulup gelmemi ister misin?” diye fısıldadı.
“Ne?”
“Sakin olsana biraz, bırak da adam işini yapsın.”
Memurun o an ki tek şansı Mehtap’ın bu andan sonra Eylül’ü zapt etmiş olmasıydı.
Nikah gününü kimse hastaneye kaldırılmadan almayı başardıktan sonra bir kahve içmek için oturdular.
“Neden bu kadar sinirlisin?” diye sordu Mehtap.
Elini kalbinin üstüne koydu Eylül. “Serhan’ı sevdiğime eminim ama şurası çok karışık Mehtap. Kötü şeyler hissediyorum, bu nikah yalnızlığa attığım ilk adımmış gibi geliyor.”
“Bence aranızda bu kadar kilometre varken böyle hissetmen normal..”
“Hayır, öyle değil. Ufuk’un beni aldattığı günü hatırlıyor musun?”
Dudağını ısırarak başını salladı Mehtap. Nasıl hatırlamazdı ki, o hafta iki kızın hayatı sonsuza dek değişmişti.
“İşte onun beni aldattığını nasıl hissettiysem, şu an olan da bu.”
Eylül’ün altıncı hissi çok kuvvetliydi. Bu ona anneannesinden miras kalmıştı. Öngörüleri mutlaka er ya da geç gerçek olurdu.
Elini tuttu Mehtap. Bir süre sessizce oturdular.
Ufuk’un adı Mehtap’a Birol’u hatırlatmıştı. O yıl, yaşları on yedi olduğu korkunç yıl, Eylül’ün hayatında Ufuk, Mehtap’ın hayatında Birol vardı.
“Birol evlenmiş,” diye geveledi.
Eylül’ün gözleri dehşetle açıldı. “Onunla görüşmüyorsun, di mi?”
“Ah, hayır. Öyle bir şey yaparsam Erman öldürür beni. Daha o kadar ecelime susamadım. Facebook da gördüm.”
İki kız göz göze kaldı. “Hala onu seviyorsun,” diye fısıldadı Eylül.
Ortaya çıkmaması gereken bir sırmışçasına başını salladı Mehtap.
1 Comment
Birbirini tamamlayan harika ikili☺️ Kadınların sesi olmaya devam 👏🏻👏🏻👏🏻