CİNAYET TOHUMU / Bölüm 10

CELLAT

  Yaklaşık yirmi üç saattir aynı yerde kımıldamadan oturuyordu, Cellat. Elinde hala sıkı sıkıya tuttuğu deri kemer vardı. Yavaşça kaldırdı kemeri, gözlerini ona devirmektense, kemeri gözlerinin hizasına getirdi. Ne hissettiğini bilmiyordu, içinde kuşkusuz bir yangın vardı. Pişmandı. Ama bir yandan da, “İyi ki geberdiler!” diyordu.

  Uyuşmuş vaziyetteki koca adama baktı. Oldu olası Aykut, Cellat’a çok büyük görünmüştü. Bu yüzden en çok ilacı Aykut’a vermişti.

 Aykut, “Yapma,” gibilerinden şeyler mırıldanmaya çalışıyordu ama dudakları doğru düzgün kımıldamıyordu bile.

 Güldü Cellat ve başladı adamı soymaya. Önce pantolonunu tutan siyah, deri kemeri çıkardı. Şöyle bir havaya kaldırıp tiksinerek baktı kemere.

“Uzun zamandır bunu gerçek işlevinde kullanmamıştın. Bugün ne oldu da taktın?” demesiyle, Aykut’un üstüne kemeri çarpması bir oldu. “Yoksa gerçek işlevi bu muydu?” ardı ardına altı kez vurduktan sonra hışımla eğildi, Aykut’un çenesini kavradığı gibi kaldırdı yüzünü. “Bunu hakkettiğinizi biliyorsun.”

 Başını hayır anlamında iki yana salladı Aykut. Aniden bıraktı çenesini, sertçe düştü başı.  Kendi üstündeki tişörtü çıkardı Cellat, “Bunlar ne peki!” diye haykırdı, göğsünden karnına inen izleri göstererek.

“Ben yapmadım,” gibilerinden bir şey mırıldandı Aykut.

 Gözleri döndü Cellat’ın, elindeki kemeri hızla Aykut’un boğazına geçirdi. Tam sıkacaktı kemeri, geri çıkardı. Birden düştü kemer elinden. Kendi boğazına götürdü ellerini, boynundan göğsüne uzanan kızıl saçlarını tek hareketle toplayıp geriye itti. Parmakları açıkta kalan boğazını sardı. “Bunu hatırladın mı?” dedi, soğuk bir sesle ve nefesi kesilircesine sıktı kendi boğazını.

 Aykut acıyla kıvrandı.

 Parmakları boğazını serbest bıraktığında, yavaşça yerde yatan Aykut’un yanına uzandı, Cellat. Nazikçe yanağını okşadı.

“Böyle olmasını ben istemedim,” masmavi gözleri buğulandı. “Böyle olmamalıydı,” diyerek burnunu, Aykut’un burnuna değdirdi. “Bunu hatırlıyor musun,” diyerek sürttü burnunu. “Beni güldüren tek şeydi,” diye fısıldadı.

 Zorladı Aykut kendini, çok zorladı ve başardı, nihayet, “Seni seviyorum,” diyebildi Celladına.

“Keşke benim kadar çok sevebilseydin, o zaman bunların olması gerekmezdi,” diyerek kalktı Cellat. Gözlerinden süzülen her damlayı yanağını yırtarcasına sildi.

 Aykut’un üstünde ne var ne yok yırtıp attı. Kemeri yeniden eline alıp sert bir darbe indirdi çıplak vücuduna. İkinci darbe için hazırlanırken vazgeçti. Kedinin kuyruğunu yakalamaya çalıştığı gibi döndü etrafında. Banyo dolabını açıp güldü, “Yeğenin olacak o herif tam bir aptal!” dedi, eline aldığı satırı göstererek.

 Ağır adımlarla yaklaştı, Aykut’un sağ elinin üstüne bastı. “Beni affetmeyebilirsin, çünkü ben sizi affetmedim!” dedi ve satırı indirdi.

  Kemer, gözlerinin önünde sallanıyordu. Tam içi acıyacaktı Aykut’a yaptıkları yüzünden, sonra bu kemeri ilk gördüğü gün aklına geldi. Çok sevdiği kızıl saçları beline kadar uzanıyordu. Acımadan kesmişti Aykut onları, kesmesin diye çok ağlamış, elinden kurtulmak için çok debelenmişti. En sonunda Aykut belindeki kemeri çıkarıp, uslu dursun diye, hızlı bir darbe indirmişti karnına. Acıdan başı dönmüş ve susmuştu. Ama bu, kemerin tadına baktığı tek gün olarak kalmamıştı.

  Hırsla fırlattı kemeri. Gözüne gelen görüntüleri kovmak istiyor, kulağında çınlayan sesleri sonlandırmak istiyordu. Ayağa kalktı, bir oraya bir buraya koşmaya başladı. Kendini az daha inşaattan aşağı atacaktı ki, son anda duvara çarptı, başına aldığı darbeyle sersemlemiş halde yere yığıldı.

BÖLÜM 10

  Pamir eve geldiğinde, onu Fulya yerine, koridorun karanlıklığı karşıladı. Ev oldukça sessiz ve karanlıktı. Kaşlarını çatıp karanlığa doğru seslendi. “Fulya?” Karşılık bulmadı sesi. Yavaşça girdi içeri. Elini belindeki silaha atıp ağır adımlarla yürüdü. Balkondan hafif bir ışık süzülüyordu içeri. Temkinlice balkona yaklaştı.

 Ne Fulya ne de başka bir şey vardı. Silahını beline yerleştirmeden önce, odaya geri döndü. Ve onu gördü. Koltukların arasındaki sehpanın üstünde duruyordu. Küçük saksının içindeki topraktan filizleneli bir iki gün anca olmuştu. Elindeki silahının titrediğini görünce gür bir sesle karısına seslendi. Fulya kesinlikle evde değildi. Öyleyse onu buraya kim koymuştu. Pamir bilinçsizce saksıyı hedef aldı.

 Pamir’e göre karşısında duran şey, Lale Dalı cinayetlerinin katiliydiOysa görünen tek şey, küçük saksıdan filizlenen iki laleydi.

  Üç ölümün sonunda, hala hiçbir şüpheli olmayışı, katili lalelerin ta kendisi yapıvermişti. Masum bir çiçek katil olabilir miydi? Üç cinayeti birbirine bağlarcasına, maktullerin bileğinde lale dalı dolanıktı. Laleler şu anlık, ellerindeki tek zanlıydı. “Belki de” diye düşündü Pamir, “çiçekleri katilimiz seviyordur.”

 Silahını indirip beline geri koyarken aklından türlü düşünceler geçiyordu. Tam o sırada kapı açılmış ve Fulya elinde torbalarla içeri girmişti.

 Odaya geldiğinde Pamir’i karanlıkta lalelere düşmanca bakarken buldu. “Hayatım,” diye seslenirken torbaları tezgaha bıraktı.

 Pamir karısına “hoş geldin” demek yerine, sertçe “bunları buraya sen mi koydun?” dedi. Fulya anlamayarak ona baktı ve duvardaki düğmeye basarak odayı aydınlattı. Karısının sorduğu soruya sessiz kalması üzerine, sorusunu tekrarladı. İşte o zaman Pamir’in neyi kastettiğini anlayabildi Fulya.

“Ah, laleler mi?” diyerek gülümsedi. “Bugün çekimde makromem uçtu. Çiftim o kadar nazikti ki, akşam bana bu güzelliği getirdi.”

 Fulya oldu olası çiçekleri severdi. Hatta en sevdiği çiçek laleydi. Pamir bunu düşününce irkildi. Sert bakışlarını Fulya’nın gülümseyen yüzüne çevirdi. Fulya ondaki garipliği anında fark ettiyse de sormak yerine saksıyı sehpanın üstünden aldı. “Seni rahatsız edeceğini düşünemedim. Balkona götüreyim,” diyerek balkona çıktı.

 Pamir omuzlarını gevşetip kendine gelmeye çalıştı. Ayağa kalkıp lavaboya gitti. Soğuk suyu açıp yüzüne çarpmak biraz olsun iyi gelmişti.  

 Geri döndüğünde karısını yemekleri ısıtırken buldu. Az önce aklına gelen tüm düşüncelerden arınabilmek için ona yaklaşıp kokusunu içine çekti. Karısı her daim bir çiçek gibi kokardı, adını koyamadığı bir çiçek. O an hissettiği şeyden korktu Pamir, kabul etmek istemese de korku çoktan beynine ulaşmıştı. O his, yakında çok korkunç şeylerin olacağını ve evliliğinin sarsılacağını söylüyordu. Derin bir nefes alıp Fulya’nın gözlerine baktı. “Bir şey söyle,” diye fısıldadı.

 Pamir’in ne duymak istediğini biliyordu Fulya. Ama onu ilk kez bu kadar karmaşık görüyordu. Avuçlarını Pamir’in yanaklarına bastırarak, “Ben buradayım,” dedi. Sonra da elini Pamir’in kalbine koydu. “İşte tam burada.”

 Sessizce başını salladı Pamir. “Nasıl başarıyorsun?” diye sordu ocağın üstündeki tencereyi göstererek. “Hem başarılı bir fotoğrafçı hem de harika bir aşçı olmayı?”

 Gülümseyerek Pamir’in burnunu öptü. “Sadece ikisini mi başarıyorum yani?” diyerek takılınca, içi titredi Pamir’in. Biliyordu o his gittikçe artacak ve Pamir’i ele geçirecekti. Hayatının sarsılacak olması çok yakındı. 

1 Comment

  1. Kübra says:

    👏🏻👏🏻👏🏻

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: